
Benzer Yazılar

Ağrıyla başlıyor, krampla devam ediyor! Varis akciğerde pıhtıya neden oluyor
Byadmin
Varisin kadınlarda daha sık olmak üzere her 5 kişiden 1’inde görüldüğünü söyleyen Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Eyüp Murat Ökten, erken teşhis edildiğinde günümüz tıp teknolojisiyle varisin tedavi edilebilir bir hastalık olduğuna işaret ederek, “Hastalığın erken dönemlerinde ağrıyla birlikte bacak damarlarında belirginleşme ve hafif şişlik oluşur. Doktora bu dönemde başvurulması, varis hastalığının operasyona gerek kalmadan modern tıp yöntemleriyle etkili bir şekilde tedavi edilmesini sağlar” diyor.
Her 5 kişiden 1’inin sorunu!
Ülkemizde görülme oranı yüzde 20 olan, bir başka deyişle her 5 kişiden 1’ini etkileyen varise, son yıllarda, özellikle pandemi dönemiyle birlikte hareketsizliğin artması nedeniyle daha sık rastlanıyor. Hamilelik, doğum ve doğum kontrol ilaçlarıyla ortaya çıkan hormonal değişimler ile genetik yatkınlık gibi etkenlerle varisin kadınlarda görülme sıklığı erkeklerden yüzde 15 oranında daha fazla olarak kayıtlara geçiyor. Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Eyüp Murat Ökten,varis oluşumunu kolaylaştıran risk etkenlerini şöyle sıralıyor:“Yaş, genetik faktör, hamilelik, obezite, hareketsizlik veya uzun süre ayakta kalmak damarlarda varis oluşumunu tetikler. Varis, özellikle uzun saatler oturarak veya ayakta çalışma zorunluluğu olanlarda; örneğin öğretmenler, bankacılar, garsonlar, doktorlar ve uçuş personelinde yaygın olarak gözlemlenir.”
Ağrıyla başlıyor, krampla devam ediyor
Varis hastalığı, bacaklardaki toplardamarlarda genişleme ve kirli kan akışında bozulma sonucunda damarların belirgin ve kıvrımlı bir görünüm almasıyla ortaya çıkıyor. Varis ilk yıllarda çoğunlukla görüntü rahatsızlığı verse de büyük damar paketlerinin oluşmasıyla ağrı ve kramplar yaşanıyor. Bu nedenle hastalar genellikle ağrı şikayetiyle doktora başvuruyor. Ağrıya bacak damarlarında daha önce görülmeyen mavi veya morumsu şişlikler, ödem oluşumu, damar çevresinde kaşıntı, ayaklarda yanma, merdiven çıkarken zorlanma ve özellikle geceleri artan bacak krampları eşlik ediyor. Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Eyüp Murat Ökten, “Bu aşamada bacakları yukarı kaldırmak, soğuk suyla duş almak ve varis çorabı kullanmak ağrıyı hafifletebilir. Daha ileri aşamalarda ise bacaklarda yaralar ve damarlarda ani kanamalar gelişebilir” şeklinde konuşuyor.
Akciğerde pıhtıya yol açabiliyor!
Varis denildiğinde aklımıza ‘estetik bir sorun’ geliyor. Oysa varisin sadece estetik görünümü değiştirmekle sınırlı kalmadığına, tedavi edilmezse ciddi sağlık sorunlarına da neden olabileceğine dikkat çeken Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Eyüp Murat Ökten, “Varis ciddi bir iş gücü kaybına yol açabilir. İleri aşamalarda küçük travmalarla bile ciddi kanamalar oluşabilir. Hastaların yaşam kalitelerini bozan ve bazı klinik durumlarda özelikle akciğer atardamarına pıhtı kaçmasına neden olabilen bir hastalıktır” sözleriyle uyarıda bulunuyor.
Hastaya uygun tedavi planı oluşturuluyor
Yaşam tarzı değişiklikleri varis semptomlarını hafifletse de kalıcı tedavi için mutlaka uzmana başvurmak gerekiyor. Hekime başvuran hastalara yapılan muayene ve tetkiklerle tanı konuluyor, hastalığın evresi belirleniyor. Damarların iç yapıları, kanın akış yönü ve hızı, damar duvarlarının durumu ve olası pıhtılaşmalar için doppler ultrason incelemesine başvuruluyor. Böylece kılcal varis gibi ilk evrelerden ileri evrelere kadar farklı seviyeler için hastaya en uygun tedavi planı oluşturuluyor.
Erken teşhis ciddi sorunların oluşmasını önlüyor
Tedavide öncelikle hastanın yaşam kalitesini arttırıp hastalığın ilerlemesinin önüne geçmek ve gelişebilecek olan komplikasyonları önlemek hedefleniyor. İyileşmeyen yaralar ve emboli (vücutta dolaşan bir kan pıhtısının damar tıkanıklığına neden olarak organın ya da dokunun kan akışını önlemesi) gibi ciddi klinik durumların ortaya çıkmaması için erken tanının önemini vurgulayan Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Eyüp Murat Ökten,şunları dile getiriyor: “Varisten tamamen kurtulmanın mümkün olmadığına yönelik yanlış bir fikir olsa da erken teşhis ve doğru yöntemlerle günümüzde bu hastalık tedavi edilebilir. Medikal tedavide ilaçlar ve varis çorapları kullanılır. Cerrahi tedavide ise damarların yakılarak çıkarılması, endovenöz termal ablasyon ve skleroterapi gibi prosedürler uygulanır. Tecrübeli merkezlerde gerçekleştirilen tedavi sonrasında varis hastalığının tekrarlama oranı da yüzde 1’den daha azdır.”
Tedavi sonrasında hayat tarzı değişimi şart!
Tedavi sonrası dönemde ise hastaların kontrollerini ihmal etmemeleri, sağlıklı beslenmeleri ve hayat tarzlarını değiştirmeleri gerekiyor. Prof. Dr. Eyüp Murat Ökten, “Örneğin, sürekli oturarak çalışan bir kişinin sık molalar vererek ayağa kalkma süresini arttırması bile fayda sağlar. Hastalara, sporu hayatlarının bir parçası halinegetirmeleritavsiye edilir” diyor.

Genç yaşlarda omurgasına özen gösteren kadınların 50 yaş sonrası rahat geçiyor
Byadmin
Kız çocuklarında omurga daha hızlı büyüyor
Kız çocuklarında erkek çocuklarından farklı olarak 9. ve 10. yaşlardan sonra hormonların etkisiyle kemikler uzamaya, kemik kitlesi artmaya ve kaslar kalınlaşmaya başlar. Bu hızlı büyüme dönemi ortalama 14-15 yaşına kadar devam eder ve bu dönemde eklem ve kemik ağrıları olarak görülebilir. Kimi zaman özellikle geceleri ortaya çıkan sırt ve uzun kemik ağrıları nedeni ile ilaç kullanılması gerekebilir. Bu dönemdeki hızlı boy uzaması duruş ve oturuş bozukluklarına ve bazen kalıcı şekil bozukluklarına neden olabilir. Bu durumun önlenmesinde düzenli yapılan spor koruyucu rol oynar ve omurga sistemini düzenler.Kimi zaman göğüslerin büyümesi ve utanma duyusu ile beraber öne eğik oturup saklama eğilimi de görülebilir. Psikiyatrik yardım alınması bu durumlarda faydalı olacaktır. Diğer yandan bu tür şikayetlerin altından omurgada skolyoz olabileceği göz önünde bulundurularak, ailenin gözleminde omuz asimetrisi ya da duruş bozukluğu fark edilmesi ya da uzun süreli ve inatçı omurga ağrıların varlığında omurga sisteminin radyolojik olarak görüntülenmesi faydalı olacaktır. Çekilen direk röntgenler kemik yapısı, kalitesi, olası doğumsal veya sonradan kazanılmış anormallikler konusunda bilgi verir. Yirmili yaşlara kadar kemik uzaması devam etse de kızlarda daha erken sonlanacaktır.
Çalışma hayatı ağrıları da beraberinde getiriyor
Teknolojinin gelişimi ile daha az hareket eden toplumlar haline gelmek bir çok sorunu da berberinde getirmektedir. 20’li yaşlarla birlikte çoğu birey çalışma hayatına atılmakta ve uzun saatler masa başında vakit geçirmektedir. Günün yaklaşık 8 saatini bu şekilde geçiren kadınlarda bir süre sonra hareketsizliğe bağlı boyun ve sırt ağrıları ortaya çıkar. Bunun çözümü, sık kısa mola vermek, masa başı egzersizleri yapmak, haftada en az 3-4 gün ortalama 1 saat civarında yürüyüş yapmak ya da yüzme benzeri sporlar yapmaktır. Burada önemli olan, bu tür aktiviteleri uzun süreli ve istikrarlı olarak devam edilmesi ve hayatın bir parçası haline getirilmesidir.
Kadınlarda 20’li yaşlarda risk artıyor
Kadınların bir kısmı ilk hamileliklerini 20’li yaşlarda yaşayabilir. Özellikle ağırlık artışının en fazla olduğu son 3 ayda, annelerde bel ve sırt ağrıları ön plana çıkar. Bu dönem annenin tüm vücut sınırlarının sonuna kadar zorlandığı metabolizmasının, hormonal ve ruhsal dengesinin tamamen değiştiği, ruhsal ve fiziksel her türlü desteğe ihtiyacı olduğu bir dönemdir. Bu dönemde annenin iç huzuru, çok ağır olmayan ancak tamamen hareketsiz kalmadan yapacağı düzenli fiziksel aktiviteler, doğum sırasında anneyi ve sonrasında çocuğunun sağlığını olumlu etkileyecektir. Bu egzersizler günlük bir saat sakin bir çevrede yürüyüşler, mümkün olursa yüzme veya spor salonunda uygun egzersiz programları şeklinde olabilir. Özellikle çalışma hayatı yoğun olan annelerde emzirme ve bebeğe bakım vermenin de etkisi ile genel yorgunluk, uykusuzluk ve omurga ağrıları yoğun yaşanabilir.
30’lu yaşlarda omurga ağrıları daha belirgin oluyor
30’lu yaşlarla birlikte nispeten durağan hayat, gebelikler ve beslenme alışkanlıkları ile beraber kilo artışı gelişebilir. Bu artışla birlikte eklemler, omurga ve kaslarda zorlanmalar, çabuk yorulmalar kimi zaman belli kas gruplarını içeren kronik ağrılar ortaya çıkar. Kilo artışı ve hareketsiz yaşantı ya da aşırı zorlanmış, yorgun bir vücut, stress; bel ve boyun fıtıklarının ortaya çıkışını tetikler veya sebep olur. Altı aydan uzun süren, aralıklı gelen, bacaklara veya kollara vuran ağrılar, omurgada fıtığın habercisi olabilir. Bunun tespiti muayene ve gereğinde ileri tetkiklerle mümkündür.
40’lı yaşlarda kemik yoğunluğu ölçümlerine başlanmalı
Kırklı yaşlarla birlikte vücuttaki hormonal değişimler, geçirilen hastalıklar, kilo, genetik faktörler gibi pek çok durumun etkisi ile omurgada ve başka eklemlerde dejanaratif süreçler ön plana çıkmaya başlar. Kilo ile sıkıntılar kendini omurgada daralma, fıtık, dizlerde dejeneratif hastalıklar gibi kas-iskelet sistemi hastalıkları olarak kendini göstermeye başlar. Hormonal değişimin başlangıcından itibaren normal şartlarda yıllık kemik yoğunluğu ölçüme ve gereğinde ilaç tedavisi uygulanması ileri yaşlar için koruyucu rol oynayacaktır.
Genç yaşlarda özen gösterilirse, 50 yaş sonrası rahat geçer
50 yaş ve sonrası, bu zamana kadar vücudumuza ne kadar iyi ve bilinçli davrandığımızın karşılığını alacağımız yaşlardır. Kişinin daha önceki yaşantısındaki hayat tarzı, beslenme alışkanlıkları, gebelik sayısı, kilo, varsa sistemik hastalıkları bu dönemde belirleyici olur. Kemik erimesi ve dejeneratif hastalıkları bu dönemde daha da belirginleşir. Hem bedensel hem de zihinsel olarak kendine dinlenecek zaman ayıran, dengeli ve doğal beslenmeye özen gösteren ve ideal kilosunu koruyan, mümkün olduğu kadar bedenen ve zihnen hareketli ve aktif bir hayat sürdüren sigaradan uzak geçirilen bir hayat tarzı, size uzun yıllar hizmet edecek sağlıklı vücudun habercisi olmaktadır.

Görülme yaşı 15’e kadar düştü! Tablet ve telefonla vakit geçirenlerde görülüyor
Byadmin
Bel fıtığının katlanarak arttığını söyleyen Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Prof. Dr. Ferda Özdemir, son yıllarda ise gençler arasında daha sık görüldüğüne dikkat çekti.

İdeal kilo kaybı haftada 0.5-1 kg olmalı! Mevsimsel avantajları iyi değerlendirin
Byadmin
Yaz mevsimi sadece doğanın değil, bedenimizin de canlandığı bir dönem olarak karşımıza çıkıyor. Beslenme ve Diyet Uzmanı Müzeyyen Çelik yazın sağlıklı kilo vermeyi kolaylaştıran 6 etkeni anlattı.

Gece 3’te uyanıp düşünmekten yoruldunuz mu? İşte endişeleri durduran 4 kelime
Byadmin
Milliyet.com.tr ÖZEL – Ortada kabus yok, sessizlik hakim, ama zihninizdeki düşüncelerin ağırlığı sizi uykunuzdan ediyor. O e-postayı gönderdiniz mi? Çocuğunuzun öksürüğü kötüleşirse ne olacak? Toplantıda o sözü neden söylediniz?
Kaygı bozukluğu yaşayan her yaştan insanla çalışan bir psikolog, bu duruma “gece yarısı zihin sarmalı” diyor. Günün sessizliğinden sıkılan beyin, gece yarısı bir talk show başlatır gibi devreye giriyor. Ancak bu şovun sunucusu, konuğu ve izleyicisi sizsiniz ve bu hiç de komik değil.
Psikolog, yıllardır bu durumu yaşayan danışanlarına dört kelimelik bir cümle öneriyor:
“Bu düşünce bekleyebilir.”
Bu basit ifade, birçok kişiye yardımcı oluyor. Neden mi?
– Kısa ve hatırlaması kolay, gece 03.00’te bile aklınıza gelebilir.
– Düşünceyi bastırmaz, sadece ertelenmesini sağlıyor.
– Aciliyet hissini azaltıyor, kaygıyı besleyen döngüyü kırıyor.
– Duraklama becerisini güçlendiriyor.
Çoğu gece uyanışı, gerçek bir acil durumla ilgili değil. Beyin, sürekli meşgul olacak bir sorun arama mekanizmasına sahip. Bu düşüncelere odaklandığınızda, adrenalin devreye girerek uyanık kalmanıza yol açıyor. Oysa sorunları çözmeye çalışmak yerine, sakinleşmeye geçiş yapmak daha etkili.
‘Bu düşünce bekleyebilir’ ifadesi nasıl daha etkili kullanılabilir?
Nefesle birleştirin: “Bu düşünce bekleyebilir” derken yavaşça nefes alıp verin.
Tekrarlayın: Zihin dağılırsa, ifadeye dönün. Bu bir başarısızlık değil, zihinsel bir egzersiz.
“Düşünce kavanozu” hayal edin: Endişelerinizi zihninizde bir kavanoza koyun. Sabah hala önemliyse, o zaman açarsınız.
Telefona bakmayın: Mavi ışık ve sosyal medya, uykuya dönmenizi zorlaştıracak.
Geceleri uyanmak normal. Önemli olan, bu anlarda ne yaptığınız. “Bu düşünce bekleyebilir” sihirli bir formül değil, ama zihninize verdiğiniz nazik bir sinyal.
Çünkü bazen bir sorunu çözmenin en iyi yolu, gece 03.00’te çözmeye çalışmamak.

Bayram sofrası sağlığınızı bozmasın! Eti böyle tüketin: ‘Yağa yağ eklemeyin’
Byadmin
‘Tatlıylaetaynı öğünde yenmemeli’
KurbanBayramı’nın yaklaşmasıyla birlikte uzmanlar, sıcak yaz günlerinde artanettüketiminin sindirim ve kalp sağlığı üzerindeki olumsuzetkilerine karşı vatandaşları uyarıyor. Uzman Diyetisyen Elif Melek Avcı Dursun, bayram süresince yapılan beslenme hatalarının ciddi sağlık sorunlarına yol açabileceğini belirterek, “Yeni kesilenethemen tüketilmemeli, tatlı ileetaynı öğünde yenmemeli,ethijyenik koşullarda saklanmalı” dedi.
“Yeni kesilenettüketilmeden dinlendirilmeli”
Dursun, bayram sabahı kesilenetlerin hemen tüketilmesinin sindirim sistemini zorlayabileceğine dikkat çekti. “Yeni kesilen hayvanlarda oluşan kas sertliği,etin hem pişmesini hem de sindirilmesini zorlaştırır.Etin en az 12–24 saat dinlendirilmesi gerekir. Böylece hem daha lezzetli olur hem de mideyi yormaz” dedi. Etin parçalanıp tek pişirimlik porsiyonlara bölünerek saklanması gerektiğini vurgulayan Dursun, buzdolabında 3 gün, derin dondurucuda ise 6 aya kadar muhafaza edilebileceğini belirtti.
“Kavurmaya yağ eklemeyin, mangalda kömürleşmeye dikkat”
Bayramın geleneksel lezzetlerinden kavurma konusunda da uyarıda bulunan Uzman Diyetisyen Dursun,etin zaten yeterli miktarda yağ içerdiğini belirtti. “Kavurma yaparken dışarıdan ekstra yağ eklenmemeli.Etin kendi yağı yeterlidir. En sağlıklı pişirme yöntemleri haşlama, ızgara ve fırınlamadır.” Mangaldaetpişirirken kömürleşmenin kansere yol açabileceğini hatırlatan Dursun, “Etile ateş arasında 15 cm mesafe olmalı. Aksi halde zararlı kimyasal bileşikler oluşabilir” diye konuştu.
“Etin yanında şerbetli tatlıdan kaçının”
Etin hemen ardından tatlı tüketilmesinin sindirim problemlerine yol açabileceğini belirten Dursun, özellikle ağır şerbetli tatlıların riskli olduğunu söyledi. “Yağlıetyemeğinden hemen sonra tatlı tüketmek hazımsızlık, reflü ve kan şekeri dalgalanmalarına neden olabilir. Tatlı tüketimi için en az 2 saat beklenmeli ve tercihen sütlü tatlılar, meyve ya da şekersiz komposto tercih edilmelidir.”
“Sıcak havalardaetdaha hızlı bozulur”
Bayramın sıcak yaz aylarına denk gelmesi nedeniyleetin saklama koşullarının daha da önemli hale geldiğini belirten Dursun, “Etler güneş altında uzun süre bekletilmemeli, serin ve hava akımı olan bir ortamda dinlendirilmeli, ardından hemen soğuk zincire alınmalıdır. Rengi bozulan ya da kokusu değişenetler kesinlikle tüketilmemelidir” dedi. Çiğetle temas eden bıçak, kesme tahtası gibi mutfak gereçlerinin mutlaka yıkanması gerektiğini vurgulayan Dursun, çapraz bulaşmanın ciddi sağlık risklerine yol açabileceğini söyledi.
“Bol su için, hareketi ihmaletmeyin”
Bayram boyunca bol su içilmesi ve fiziksel aktivitenin sürdürülmesi gerektiğini belirten Dursun, “Günde en az 2–2.5 litre su içilmeli. Yemek sonrası yapılan kısa yürüyüşler sindirimi destekler ve bayram boyunca oluşabilecek şişkinlik, hazımsızlık gibi şikayetleri azaltır” ifadelerini kullandı.
Bilinçli beslenme ile sağlıklı bayram mümkün
Uzman Diyetisyen Elif Melek Avcı Dursun, bayramın keyifle ve sağlıkla geçirilmesi için vatandaşları bilinçli davranmaya çağırdı.Etin doğru şekilde tüketilmesi, hijyen kurallarına uyulması ve porsiyon kontrolü sayesinde bayramın sindirim sorunlarıyla değil, sevdikleriyle paylaşılan güzel anlarla hatırlanacağını söyledi.