
Benzer Yazılar

Alışkanlıklar hayatımızdan çalıyor! Diş ipi kullanmamak ömrü eksiltiyor
Byadmin
Uzun ve sağlıklı bir yaşam sürmek birçok insan için önemlidir. Günlük alışkanlıklar yaşlanma şeklimizde büyük rol oynar. Endişenin birikmesine izin vermek, diş ipi kullanmayı unutmak veya yalnız zaman geçirme planlarını atlamak küçük görünebilir ancak bunlar sessizce hayatınızdan çalıyor olabilir. Rutinlerinizi sağlıklı bir yaşam sürmek adına yeniden gözden geçirmelisiniz. Peki neler yapmanız gerektiğini biliyor musunuz?

‘Evinizde bu çiçek varsa derhal çöpe atın’ Difenbahya (ağlayan çiçek) zehirli mi?
Byadmin
Betül Topaklı / Milliyet.com.tr –Uzun, iri ve gösterişli yapraklarıyla neredeyse her evde bulunan difenbahya diğer adıyla ‘ağlayan çiçek’, bu sefer sadece kendi ağlamadı Bursa’da yaşayan bir kadını da ağlattı. “Evinizde bu çiçek varsa derhal çöpe atın çünkü 2 gün önce bu çiçek yüzünden zehirlendim” diyen dijital içerik üreticisi Meryem Can adlı talihsiz kadın, yaşadığı olayı sosyal medya hesabından şöyle anlattı:
ADINI KRALİYET BAHÇIVANINDAN ALDI
Difenbahya, kolay ve pratik bakımıyla iyi bir dekorasyon çiçeği olsa da zehirlenmelere neden olabiliyor. Peki zehirli olduğu için bu bitkiye evdeki yeşil tehlike diyebilir miyiz? Difenbahyanın evlerde süs bitkisi olarak kullanıldığını söyleyen Farmasötik Toksikoloji Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Aydın, “Bitki, 1830’larda Viyana’daki Schönbrunn Kraliyet Sarayı Bahçeleri’nin baş bahçıvanı ve daha sonra yöneticisi olan Herr Joseph Dieffenbach’ın adını almıştır. Dieffenbach’ın difenbahyayı 1830 yılı civarında Brezilya’dan Avusturya’ya getirdiği söyleniyor. 40 santimetreye kadar uzunluğa ulaşabilen belirgin, kürek şeklindeki yaprakları için yetiştirilir. Sapları güçlü ve kalındır. Doğada 2-3 metre yüksekliğe ulaşabilir ancak yetiştirilirken genellikle çok daha kısadırlar. Çünkü çok uzarlarsa devrilme eğiliminde olurlar” dedi.
‘BİTKİNİN ÖZSUYU ZEHİRLİ’
İstenmeyen etkileri nedeniyle bitkinin evde bakımının dikkat gerektirdiğine değinen Prof. Dr. Ahmet Aydın, “Difenbahyaların özsuyu kalsiyum oksalat içerir ve zehirlidir. Sonuç olarak, özellikle özsuyu ağza ve gözlere kaçırmamak için difenbahya bitkileriyle uğraşırken çok özen gösterilmeli. Özellikle çocuklu ailelerin bu konuda çok dikkat etmesi gerekiyor. Zira çocuklar buldukları bir bitki parçasını ağızlarına götürebilirler ve bu durum zehirlenmelerine neden olabilir” uyarısında bulundu.
KÖLELERİ CEZALANDIRMAK İÇİN KULLANILDI
Amazonlarda yerli halkın bitkinin özsuyunu, oklarını zehirlemek ve kölelere cezalandırmak için kullandığını anlatan Prof. Dr. Ahmet Aydın, “Difenbahyanın özsuyunun neden olduğu etkilerden ilki boğazın şişmesi ve bunun sonucunda da konuşamamadır. Dolayısıyla yaygın adı ‘dilsiz baston’dur. Çok ağrılı şiş bir ağza ve aşırı tükürüğe neden olur. Zehirlenme belirtileri, temas ettiği bölgede iritasyona neden olmasıyla ortaya çıkar. Böyle bir durumla karşılaşıldığında en yakın sağlık kuruluşuna gidene kadar buz kompres gibi soğuk uygulama faydalı olur. Ancak soğuk kompres uygulaması esansında aşırı soğuk nedeniyle dokuların zarar görmemesine dikkat edilmeli” diye konuştu.
‘GEREKLİ TEDBİRLERİ ALIN’
Evde difenbahya bulunduran herkesin dikkatli olması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Ahmet Aydın, sözlerini şöyle noktaladı:
“Bitkinin zehirlenmeye neden olabileceği akılda tutulmalı, özellikle küçük çocukların bu bitkiyle temas etmemesi için gerekli tedbirleri alınmalı. Bitkinin yapraklarının veya gövdesinin kırılması durumunda açığa çıkan bitki özsuyunun özellikle ağza, gözlere, burna ve cilde temasından kaçınılmalı.”

Kurban eti nasıl pişirilmeli? Uzmanı açıkladı: ‘Mutlaka haşlayın, dinlenmesi şart’
Byadmin
Et tüketimine dikkat edilmeli
Kurban Bayramı’nda et tüketiminin genellikle normalden fazla olabildiğini kaydeden Öğr. Gör. Kübra Şahin, “Ancak sağlıklı kalmak ve sindirim sorunları yaşamamak için günlük et tüketim miktarına dikkat etmek önemlidir. Yetişkin bir birey için günlük et tüketimi 100-150 gram (pişmiş ağırlık) civarında olmalıdır. Kalp-damar sağlığı ve böbrek fonksiyonları dikkate alındığında et tüketimi daha sınırlı miktarda (örneğin 70-100 gram) olmalıdır” dedi.
Bayramda kavurma ve kızartmadan kaçının!
Etin pişirilme yönteminin hem besin değerini hem de sağlık üzerindeki etkilerini doğrudan etkilediğini anlatan Şahin, şöyle devam etti: “Kurban Bayramı gibi etin yoğun tüketildiği dönemlerde bu farklar daha da önem kazanır. Haşlama, önerilen sağlıklı bir pişirme yöntemidir. Düşük kalorili bir yöntem ve sindirim kolaydır. Yağ oranı azalır çünkü yağın bir kısmı suya geçer. Fırında pişirme de önerilen sağlıklı bir pişirme yöntemidir. Besin değerini büyük ölçüde korur. Doymuş yağ eklenmeden pişirme imkânı sağlar. Aşırı yüksek sıcaklıkta pişirme varsa besin kaybı ve zararlı bileşik oluşumu olabilir. Kavurma ise kaçınılması gereken bir pişirme yöntemidir. Sindirimi zor olabilir. Yüksek doymuş yağ ve kolesterol içerdiği için kalp-damar hastalıkları riski artabilir. Kızartma da kaçınılması gereken bir pişirme yöntemidir. Yağ emilimi yüksektir, bu da kaloriyi ve doymuş yağ miktarını artırır. Sindirim sistemi zorlanabilir.”
Buzdolabında 12-24 saat dinlendirilen eti pişirin
Yeni kesilmiş etin hemen tüketilmesinin hem sindirim sorunlarına yol açabildiğini hem de et kalitesi açısından uygun olmadığını ifade eden Kübra Şahin, “Hayvan kesildikten sonra et kasılır ve sertleşir. Hemen tüketilen et serttir ve çiğnenmesi, sindirimi zordur. Şişkinlik, mide ağrısı, hazımsızlık, reflü ve gastrit şikayetleri artar. Buzdolabında 12-24 saat dinlendirilen etin kas lifleri gevşer, daha yumuşak ve lezzetli hale gelir, sindirimi kolaylaşır. Ayrıca mikrobiyolojik açıdan daha güvenli olur. Uygun hijyen sağlanmazsa, taze ve ısısı düşmemiş et bakteri üremesi için uygun ortam olabilir. Özellikle saklama koşulları uygun değilse, ishal, mide bulantısı gibi gıda zehirlenmeleri oluşabilir” diye konuştu.
Kırmızı et protein ve yağ açısından zengin ama…
Kırmızı etin protein ve yağ açısından zengin, fakat lif, vitamin C ve karbonhidrat açısından fakir bir besin olduğunu dile getiren Şahin, “Sebzeler, lif kaynağıdır. Sindirim sistemini destekler, bağırsak hareketlerini düzenler, antioksidan, vitamin ve mineral kaynağıdır. Tam tahıllar (tam buğday ekmeği, bulgur pilavı), karbonhidrat kaynağıdır ve enerji sağlayıp kan şekerini dengede tutar. Lif içerikleri sayesinde etle birlikte daha uzun süre tok tutar. Yoğurt-ayran-kefir gibi fermente süt ürünleri probiyotik içerikleriyle sindirimi destekler. C vitamini içeren besinler (limonlu salata, domates, yeşil biber, maydanoz, portakal, nar vb.) demir emilimini artırır” şeklinde anlattı.
Çocuklar eti sebze ile tüketmeli
Çocukların, yaşlarına ve gelişim durumlarına göre daha az miktarda (yaklaşık 50-100 gram) et tüketmesi gerektiğine dikkat çeken Öğr. Gör. Kübra Şahin, “Haşlama, fırında veya buharda pişirme tercih edilmeli. Kızartmalardan ve çok yağlı kavurmalardan kaçınılmalıdır. Bağışıklık sistemleri tam gelişmediğinden, etin iyi pişmiş olması çok önemlidir. Eti küçük parçalara ayırarak ve yanında sebze, yoğurt, tam tahıl ile tüketmeleri gereklidir” dedi.
Yaşlılara et kolay çiğnenebilir hazırlanmalı
Yaşlıların da kalp-damar sağlığı ve böbrek fonksiyonları dikkate alınarak daha sınırlı miktarda (örneğin 70-100 gram) tüketmesi gerektiğine işaret eden Şahin, “Yumuşak ve kolay çiğnenebilir şekilde hazırlanmalı. Kavurma ve kızartma gibi ağır yöntemlerden kaçınılmalı ve tansiyon problemleri nedeniyle aşırı tuz kullanılmamalıdır. Yaşlılarda mide asidi azalır, bu nedenle sert ve yağlı et ile baharat sindirim sorununa yol açabilir” ifadesinde bulundu.
Yemek sonrası hafif yürüyüşler yapmak sindirim için gerekli
Bayramda aşırı et tüketiminin sindirim sistemi üzerindeki olumsuz etkilerine de dikkat çeken Şahin, şunları söyledi: “Kabızlık, hazımsızlık ve şişkinlik, mide ağrısı ve kramp, bağırsak hareketlerinde yavaşlama olabilir. Bu olumsuz etkileri azaltmak için lifli besinlerin tüketimini arttırmak, yeterli su tüketmek, yağlı, kızartışmış yiyeceklerden uzak durmak, porsiyon kontrolü yapmak, yemek sonrası hafif yürüyüşler yapmak ve probiyotik tüketmek gerekiyor.”
Fiziksel aktivite şişkinliği azaltıyor
Et tüketimi sonrası fiziksel aktivite ve su tüketimine ilişkin de bilgi veren Öğr. Gör. Kübra Şahin, “Fiziksel aktivite ile sindirim sistemini hızlandırarak mide ve bağırsakların daha iyi çalışmasını sağlar ve kabızlık riskini azaltır. Ayrıca metabolizmayı destekler, kan dolaşımını arttırır, krampları ve şişkinliği azaltır. Su tüketimi ise mide ve bağırsaklarda besinlerin çözülmesine ve emilmesine yardımcı olur. Lifli besinlerin bağırsakta hareketini kolaylaştırır. Ayrıca kabızlığı önler, vücudu detoksifiye eder ve mideyi rahatlatır” şeklinde sözlerini tamamladı.

MARMARİS DEPREM HABERİ: ‘Gözden kaçmış olabilir’ Afranur’u panik atak mı öldürdü?
Byadmin
Betül Yasemin Keskin / Milliyet.com.tr –3 Haziran saat 02.17’de Muğla’nın Marmaris ilçesi açıklarında 5.8 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) verilerine göre sarsıntı, Marmaris’in 10,43 kilometre açığında ve 67,91 kilometre derinlikte kaydedildi. Deprem, başta Aydın ve İzmir olmak üzere çevre illerde de hissedildi. İlk belirlemelere göre yerleşim yerlerinde herhangi bir yıkım meydana gelmedi. 69 kişinin paniğe bağlı yüksekten atlama sebebiyle yaralandığı belirtildi. Olayla ilgili en dikkat çekici gelişme ise 14 yaşındaki Afranur Günlü’nün tüm müdahalelere rağmen ‘panik atak’ sebebiyle hayatını kaybettiği haberi oldu.
Peki, 14 yaşındaki Afranur Günlü gerçekten yalnızca ‘panik atak’ nedeniyle mi hayatını kaybetti? Bu durum tıbben ne kadar mümkün? Uzmanlara sorduk.
‘PANİK ATAK HASTALIK DEĞİL, BELİRTİDİR’
14 yaşındaki Afranur Günlü’nün ölüm sebebi panik atağa dair akıllara bir dizi soru işaretini getirdi. Açıklamalarına panik atak hakkında bilgi vererek başlayan Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı Uzmanı Uzm. Dr. Berna Aygün, “Panik atak, kişinin aniden ortaya çıkan yoğun kaygı, korku veya endişe atağı yaşadığı bir durumdur. Genellikle ortada gerçek bir tehlike olmamasına rağmen, kişi sanki kötü bir şey olacakmış gibi hisseder, kalbi hızla çarpar, nefesi daralır, göğsü sıkışır, başı döner. Çoğu zaman bu belirtiler o kadar şiddetlidir ki kişi kalp krizi geçirdiğini ya da öleceğini düşünebilir. Panik atak, vücudun tehlikeye karşı alarm sisteminin devreye girmesi gibidir. Normalde hayatta kalmamızı sağlayan bu sistem, panik atakta yanlış bir sinyalle çalışabilir. Kişi kendini kaçacak bir yer ararken ya da kontrolü tamamen kaybetmiş gibi hissederken bulabilir. Bu ataklar genellikle 10 ila 30 dakika sürer. Panik atak bir hastalık değil, bir belirtidir. Zaman zaman tek başına yaşanabilir, ancak sık sık tekrarlıyorsa bu durum ‘panik bozukluk’ olarak adlandırılır ve profesyonel destek gerektirir” ifadelerini kullandı.
‘KORKU ÇOCUKLARIN ŞOKA GİRMESİNE SEBEP OLABİLİR’
Afranur Günlü’nün hayatını kaybetmesinin ardından Uzm. Dr. Berna Aygün,“Eğer önceden bilinen ciddi bir kalp hastalığı, solunum problemi veya başka bir kronik rahatsızlığı yoksa, yalnızca panik atak nedeniyle hayatını kaybettiği yorumu tıbben çok net ve kesin olarak yapmamız uygun olmaz. Ancak deprem gibi çok yoğun korku uyandıran olaylarda çocuklar şok durumuna girebilir. Hiperventilasyon, bilinç kaybı, hatta vagal refleks yoluyla ani kalp durması nadir de olsa görülebilir. Adli tıp sonuçları netleşmeden ‘Tek neden panik ataktı’ demek fazla indirgemeci biryorumolabilir“ diyerek ifade etti.
Panik atak tedavisi nasıl yapıldığına ve kontrol altına alındığına değinerek açıklamalarını sonlandıran Uzm. Dr. Berna Aygün, “Panik atak tedavisinde çocuklar için en etkili yaklaşım, uzman eşliğinde yürütülen psikoterapilerdir. Özellikle çocuğun kaygılarını tanımasına, bedensel belirtileriyle baş etmesine yardımcı olan yöntemler uygulanır. Yeterince iyi bir aile desteği, okullarda farkındalığın artırılması, çocuğun yanında güvenli bir ortam sağlanması ve panik belirtilerinin ele alınması da çok önemlidir. Gerektiği durumlarda, çocuk ve genç psikiyatristi uygun görürse ilaç tedavisi de gündeme gelebilir. Ancak en önemli adım, bu belirtilerin göz ardı edilmemesi ve bir uzmanadanışılmasıdır” diye konuştu.
ANİ ÖLÜMÜN ARDINDAKİ GERÇEK: SORUN KALPTE OLABİLİR Mİ?
14 yaşındaki Afranur Günlü’nün panik atak nedeniyle hayatını kaybetmesinin ardından akıllara gelen “Panik atak öldürür mü?” sorusuna Çocuk Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Rukiye NurtenEkerÖmeroğlu, panik atağın kalbi yapısal, işlevsel ve ritim sorununa sahip olmayan bir insan için ani ölüm nedeni taşımadığını belirterek cevap verdi. Koroner kalp hastalığı olan yaşlı insanlarda olabileceğine dair tartışmaların var olduğunu ancak doğuştan koroner anomalisi olmayan bir çocuk için bu durumun söz konusu olmadığının altını çizdi. Bir çocuğun korku nedeniyle hayatını kaybedebileceğine dair kaygıları ise şu şekilde açıkladı:
En sık görülen nedenlerden birinin akraba evlilikleri olduğunu ileten uzman isim genetik kalp ritim hastalıklarına işaret etti. Prof. Dr. Rukiye NurtenEkerÖmeroğlu, “Bunların bazılarında heyecan tek başına çok ciddi taşikardilerle ani ölüme neden olabilirler. Bu talihsiz çocuğun gerçek ölüm nedenini anlamak için otopsi yapılabilir.Doğuştan ya da edinsel yapısal kalp hastalığı varsa otopside tanı alabilir. Ancak ritim bozukluğunda bu mümkün olamaz. Ancak özel genetik testler yapılması gerekir. Bu en azından yaşayan kardeşleri için faydalı olabilir. Çünkü bunların önemli bir kısmı baskın geçiş gösterirler” diyerek sözlerini noktaladı.