‘İmparator’ İbrahim Tatlıses yıllar sonra yeniden sahne aldı

Uzun yıllar sahnelerden uzak kalan İbrahim Tatlıses, hayranlarıyla yeniden bir araya geldi.
HABER MERKEZİ – Uzun süredir kanserle mücadele eden şarkıcı Şimal, hastalığı yendikten bir süre sonra 29 Mayıs’ta yeniden hastaneye kaldırıldı. Hastanede tedavi altına alınan ve durumu kritik olan Şimal, 30 Mayıs günü hayatını kaybetti. Şimal Gülen, 31 Mayıs’ta Kuşadası’nda toprağa verildi.Gülen için Kuşadası Hatice Hanım Camisi’nde cenaze töreni düzenlendi.
CENAZEDE DUYGUSAL ANLAR
Şimal Gülen, Aydın’ın Kuşadası ilçesinde son yolculuğuna uğurlandı. Cenazede duygusal anlar yaşandı.
AİLESİ TAZİYELERİ KABUL ETTİ
Törende annesi Sema ve babası Nihat Gülen ile eşi Necati Arıcı ve yakınları taziyeleri kabul etti.
Öğle vakti kılınan cenaze namazı sonrası Gülen’in cenazesi, Adalızade Mezarlığı’na defnedildi.
Şarkıcının eşi Necati Arıcı, eşini toprağa verdiği gün eşinin mezarını ”Mekanın cennet olsun güzel yüzlüm. Seni çok seviyorum, her zaman benim kalbimin içindesin” notuyla sosyal medyadan yayımladı.
SOSYAL MEDYADAN SİTEM ETTİ
Eşi Şimal’in vefatından sonra zor günler geçiren Arıcı, sosyal medya hesabından sitem dolu sözler sarf etti.
Arıcı; “Ölüm, hayatın en büyük gerçeği olsa da kabullenmesi en zor acıların başında gelir. 30 Mayıs Cuma günü biz de bunu en acı şekilde yaşadık. Perşembe gecesi şifa bulması için dua ettiğim eşime cuma günü rahmet diledim.” dedi.
Necati Arıcı, paylaşımında şu ifadeleri kullandı:
“Tarifi çok zor bir acı yaşıyor, zor zamanlardan geçiyoruz. Zor zamanlarımızda yanımızda olan tüm dostlarımıza, akrabalarımıza, Şimal’ime duasında yer veren, onun için üzülen, bizi hiç tanımasa da bize sabır dileyen herkese içten sonsuz teşekkürlerimi bir borç bilirim. Bu süreçte nasıl hiç tanımadığımız insanların dualarını duyduysak, can – ciğer sanıp evimizi, soframızı paylaştığımız insanların taziye dileklerini duymadık. Şimal’im kendi derdiyle uğraşırken bir yandan da bu konulara içerleniyordu. Eşimin bunu düşünmemesi için elimden gelen her şeyi yaptım ancak prensesimi ebedi istirahatine uğurladıktan sonra anladım neler düşündüğünü. Vefa herkesten beklenmezmiş. Bunu da bu derin acı ile anlamış olduk.”
Demirören Medya ve Radyo D medya sponsorluğunda gerçekleşen yarışmalarda, 135 cm Martı TAG Gold Tour Kupası’nın sahibi Kemer Country Club binicisi Oğuz Dalmış oldu. Dalmış, ödülünü Martı TAG Kurucusu Oğuz Alper Öktem’in elinden aldı. / ATILAY KANDEMİR
Filmin hazırlık aşamasının 7 yıl sürdüğünü belirten Muslu Uslu, “Rusya kapı komşumuz olduğu için ve Türklerde kapı komşusu ayrı bir özelliktir. Hani komşusu açken kendi tok uyuyamaz. Hem iki ülke arasındaki dengeleri kurmak, iki ülke arasındaki o git geller ve projeyi bir noktaya getirmek zor oldu.” dedi.
Uslu, filmin muhteşem bir insanlık hikayesi olduğunun altını çizerek, şu bilgileri verdi:
“Bize ait bir hikaye. Bir Türk annesi hiçbir karşılık beklemeden kendisine ait olmayan özel bir çocuğu, bakımı özen gerektiren bir çocuğu alıyor. Üstelik ‘İki aydan fazla yaşamaz.’ denilen bir çocuğu alıyor, 10 yıl yaşatıyor, ona on yıl annelik yapıyor. Benim için müthiş bir hissiyattı. İşin öbür tarafında da üç çocuk, annelerini onunla paylaşıyor. O da mesela müthiş bir duygu. Yani üç çocuğun annelerini kendi yaşlarında ama mağdur durumdaki bir çocukla paylaşmaları, onu kardeş gibi sahiplenip aralarına almaları, şu anda bile düşünürken gözlerim doluyor. Müthiş bir özveri, müthiş bir insanlık örneği olarak görüyorum ve dünyanın bunu görmesini istiyorum.”
Filmde ele alınan hikayenin evrensel anlamda da ilgi çekeceğinin altını çizen Uslu, “Dünyanın öbür ucunda, Malezya’da bile bir annenin bu filmi seyrettiğinde, içindeki annelik duygusuyla etkileneceğini ve hayatı sorgulayacağını düşünüyorum.” ifadelerini kullandı.
“KONUSU İTİBARIYLA BİR İNSANLIK, VİCDAN VE MERHAMET HİKAYESİ”
Mustafa Uslu, hikayenin birebir gerçeği anlattığını ve kurgusal hiçbir şey eklenmediğini vurgulayarak, “Çünkü zaten olayın kahramanı karakter hayatta. Böyle bir şeye müsaade etmez. Her şeyiyle de ilgileniyor. Sete de geliyor. Kendisini oynayan oyuncunun eline yaktığı kınaya kadar bakıyor. O yüzden hiç kurgusal bir bölüm yok. Zaten kurgusal bölüm olmasına gerek yok. Çünkü o 10 yıl içerisinde o kadar tatlı ve dramatik olaylar yaşamış ki.” diye konuştu.
Rusya’da da filmin ilgiyle beklendiğini kaydeden Uslu, şu bilgileri verdi:
“Onlar da Gülsüm anneye çok saygı duyuyor. Zaten Rusya’da 4 yıl üst üste milli anne seçildi, Gülsüm anne. Onlar da diyor ki ‘Kendine ait olmayan, bize ait bir çocuğu aldı. 10 yıl ona annesi gibi baktı ve onu 10 yıl yaşattı.’ Bu gözle bakıyorlar. Düşünsenizde tıp ve doktorlar, ‘en fazla 2 ay yaşar’ diyor. Sen bu çocuğu 10 yıl yaşatıyorsun, 10 yılı bir tarafa bırak, 2 ay bir gün bile yaşatsan benim için çok kutsal ama 10 yıl yaşatıyor ve mucizeler yaşanıyor. Mesela çocuk Kemal Sunal filmlerine tepki veriyor, gülüyor, anne, Allah, Tunahan gibi sözler söylüyor. Bu tıbben mümkün değil. Hani bırakın bir şeye tepki vermeyi, bir kelimeyi söylemek yani bitkisel hayatta mümkün değil. Ama o çocuğu sevgiyle, anne, kardeş ve aile sevgisiyle tekrar hayata döndürüyorlar ve ona güzel bir 10 yıl yaşatıyorlar.”
Uslu, filmin insanlık hikayesi olduğuna dikkati çekerek, “Bu işin üzerinde Allah’ın eli var. Çünkü konusu itibarıyla bir sevap, insanlık, vicdan ve merhamet hikayesi. İşte o sebepten Arzum Onan da geliyor, oynuyor. Fikret (Kuşkan) Bey oynuyor. Bütün oyuncu kadrosu, ‘Rolüm benim bir kelimeymiş, üç kelimeymiş’ diye bakmıyor. Ayla’yı hatırla. Nilgün Kasapbaşoğlu o yıl Afife Jale Ödülü’nü almıştı. Ayla’da oynadığında diyaloğu hıçkırıktı, diyalogu yoktu. Hıçkırıktı. O yıl ödül almıştı. Ama o işe, projeye inandığından ve saygısından dolayı oynadı. Burada da bu kadronun bu filmin arkasında toplanmasının tek sebebi, işe olan saygılarından.”
“SİNEMADAN SONRA DİJİTALE VERMEK YANLIŞ BİR UYGULAMA”
Sinema filmlerinin vizyondan 6 ay sonra dijital mecrada yayınlanmasının Türk sinemasını bitireceğini, bu nedenle filmin yapımcılarıyla ortak bir karar aldıklarını dile getiren Uslu, şöyle devam etti:
“Bu yanlış bir uygulama. Dünyanın hiçbir yerinde bu uygulama yok. Bu bizim Türk sinemasına da acımasızca bir uygulama. Niye biliyor musunuz? Türk sineması çok milliyetçi bir sinema. En kral Star Wars’ı getirin, karşısına orta halli bir Türk filmi koyun. İnsanlar Türk filmine gider. Böyle bir sinemayı bu hale getirmek çok üzücü. Üzülüyorum. Ben sadece sinemaya iş yapan bir insanım. Dijital platformlara ya da özel televizyon kanallarına dizi filan yapmıyorum. Sinema yapmaya çalışıyorum. Sinemanın yaşamasını istiyorum. O nedenle de bu filmimizde bir karar aldık. Bu film 3 yıl sonra ancak dijital platformlarda ve free TV’de yayınlanacak. Bu da sinema dünyası için çok önemli bir karar. Önemli bir adım. İnşallah bunun arkası gelir. Diğer film yapımcıları bizi örnek alırlar. Onlar da filmlerini hemen 3 ay sonra dijital platforma satmak yerine inşallah birkaç yıl sonra satıp Türk sinemasını değerlendirir, kıymetlendirirler.”
Yapımcı Uslu, “Türk sinemasına, o zamanki sinemanın çocuklarının yaptığı hareket, ben söylemiştim, o zaman bana kimse inanmamıştı, Türk sinemasını sırtından bıçaklamaktı. O zaman çok anlayamadılar bunun ne olduğunu. ‘Hayır öyle değil. Mustafa Uslu saçmalıyor’ falan dediler. Bugünkü fotoğraf ortada. O gün bu kararın çıkmasına vesile olan arkadaşlar bugün filmlerini koysun, onların filmlerine de kimse gitmez.” değerlendirmesinde bulundu.
Sinema filminin sadece dijital medya için yapılıp sadece orada yayınlanabileceğini ancak bu durumda da büyük yapımların yapılamayacağını söyleyen Uslu, şunları aktardı:
“Sinemanın gücünü arkana alıp büyük yapım, mesela bir ‘Gladyatör’, bir ‘Ayla’, ‘Müslüm’ yapamazsın. Çünkü büyük yapımları yapabilmek için büyük finansmana ihtiyaç var şimdi. Şimdi Türkiye’de sinema yapmak ekonomik nedenlerden dolayı dünden daha zor. Ben Ayla’yı 2015 yılında, 4 milyon dolara mal etmiştim. Şimdi bugün çeksem Ayla’yı en az 6 milyon dolara mal olur. Dolayısıyla rakamlar ve aldığın risk büyük. Bir dijital platform seni bu konuda finanse edemez. Çok aklımın aldığı şeyler de değil. Çünkü ilgi alanım değil. Hiçbir dijital platformun gidip kapısını çalıp da ‘Size film yapayım’ demedim. Onlar da bana gelmedi. Onların da gelmemesinin vardır bir sebebi herhalde ama ben en iyi yaptığım işi yapmaya devam edeceğim. Ben sinema yapımcısıyım, sinema filmi yapmaya, insanların kalbine dokunmaya çalışıyorum. İnşallah bu filmimde de bundan sonra yapacağım filmlerimde de insanların kalbine dokunmaya devam edeceğim. Çok büyük bir ortaklık tesis ettik, onu da yakın zamanda açıklayacağım.”
“EROL TAŞ’IN HAYATINI ÇEKECEĞİM”
Mustafa Uslu çok yakında Türk sinemasının önemli isimlerinden Erol Taş’ın hayatını çekeceğini ifade ederek, şunları anlattı:
“Erol Taş’ın hayatını çekeceğim. En İyi Kötü Adam, İşte Benim Babam. Erol Taş’ın o güzel kızlarıyla dünyanın en iyi insanlarıyla görüştük, anlaştık. Sağ olsunlar. Onların da enteresan bir talepleri oldu ve çok hoşuma gitti benim. Sonuna kadar da destekledim. Dediler ki babamız hayatta olsa böyle isterdi. Babacığımız, bizden daha çok Türk sinemasını seviyordu. Bu film yapıldığında dijital platformlarda yayınlanmasını istemiyoruz hiçbir zaman. Babamız da böyle isterdi. Babamızın ölüm yıl dönümünde her yıl bir hafta vizyona girsin. Babaları Erol Taş, Erol abi, Türk sineması için savaştı, mücadele etti. Türk sinemasını çocuklarından bile çok seviyordu. Kendi söylemleri var. Kendi çocukları da öyle söylüyor. O yüzden böyle bir karar aldık. Rahmetli Erol abinin filmi sadece sinemalarda olacak. Hiçbir dijital platformda, televizyon kanalında hiçbir zaman olmayacak. O, insanları sinemada bekliyor. Erol abi hayatı boyunca hep ikinci rol oynadı. Hiç başrol oynamadı. Amatör boksörken de hep İstanbul ikincisi oldu. Orada da birinci olamadı ama hepimizin kalbine taht kurdu, ikon olmayı, efsane olmayı başardı. Tıpkı Müslüm Gürses gibi.”
Çok ciddi, çok büyük bir ortaklık kurduklarını ve bu ortaklıkla her yıl 3 büyük filme imza atacaklarını sözlerine ekleyen Uslu, şunları kaydetti:
“Geri kalan hayatımda, yapabildiğim kadar film yapıp arkamda bırakmak istiyorum. 70-80 yaşına da gelsem, son nefesime kadar tek isteğim bu. Birkaç tane daha afişim olsun, birkaç tane daha filmim olsun. İnsanlar onları görsün, oradan bir şeyler öğrensin. Tek derdim, tasam bu. Bu bazen yanlış anlaşılıyor. Bu açgözlülük gibi düşünülüyor. ‘Bütün filmleri sen mi çekeceksin?’ falan deniyor. Öyle değil aslında para da değil mesele zaten Mesele para olsa ben iki tane filmimi yaptığımda bir kenara çekilirdim, o da değil. Arkamda eser bırakmak. Hepsi bu. Onun için mücadele ediyor, savaşıyorum. Kimisi iyi, kimisi kötü diyor. Kimisi beni seviyor, kimisi sevmiyor. Sevenin de sevmeyenin de canı sağ olsun.”
Törende konuşan oyuncu Engin Çağlar, kendisinin Film-San Başkanlığı görevini üstlendiği dönemde Devrim’in de başkan yardımcısı olarak görev yaptığını aktararak, “Sevgiyle gitti, sevgiyle kalsın. Herkesin hayatında Devlet’le ilgili güzel anılar vardır. Hepimizi çok güler yüzle karşılamıştır.” dedi.
Devrim’in 1962’de Film-San’a geldiğini belirten Çağlar, “Ses Mecmuası yarışmasını kazanarak geldi. Sinemada aynı zamana denk gelmedik ama çok çalışkan biriydi. Can ciğer arkadaşımız, dostumuzdu. Çok büyük bir şok oldu çünkü müzmin bir hastalığı da yoktu. Son derece güler yüzlü, şakacı, konuşkan biriydi. Emir büyük yerden, yapacak bir şey yok.” ifadelerini kullandı.
Oyuncu Necmettin Çobanoğlu, Devrim ile 17 yaşlarındayken tanıştığını dile getirerek, şunları kaydetti:
“Devlet Hanım da 27 yaşlarında falandı. O zamanlar Fatma Girik ile çok severlerdi birbirlerini. İnsan onun gözlerine bakınca hayatı daha derinden görüyordu. Çok güzel gülen, hayatı güzel okşayan, insanları kırmayan, nazik biriydi. Dolu dolu yaşadı. Bize çok güzel anılar bıraktı. İyi ki vardı. Güle güle abla.”
”DOSTUMU KAYBETTİM”
Oyuncu Kıvanç Terzioğlu ise Ajda Pekkan ile Devlet Devrim’in çok yakın arkadaş olduklarını ancak Pekkan’ın konser programı dolayısıyla törene katılamadığını aktardı.
Terzioğlu üzüntüsünü, “Ben ablamı, sırdaşımı, dostumu kaybettim. Bana hep ‘Güzel düşün, güzel olsun.’ derdi. Onu devam ettireceğim.” dile getirdi.
81 yaşında hayatını kaybeden sanatçının cenazesi, ikindi namazını müteakip Şişli Camisi’nde kılınacak cenaze namazının ardından Ayazağa Mezarlığı’na defnedilecek.
HABER MERKEZİ – Sihirli Annem’in Çilek’i Zeynep Özkaya uzun bir süredir birlikte olduğu pilot sevgilisi Oğulcan Can’dan geçtiğimiz ağustos ayında evlilik teklifi almıştı.
Çift, geçtiğimiz kasım ayında ise aile ve arkadaşlar arasında düzenlenen sade bir tören ile nişanlanmıştı. Güzel oyuncu, şimdilerde düğün heyecanı yaşıyor.
SOSYAL MEDYADAN PAYLAŞTI
Pilot sevgilisi Oğulcan Can ile hayatını birleştirmeye hazırlanan oyuncu, düğün öncesi yakın arkadaşlarıyla bekarlığa veda partisi yaptı.
Özkaya, eğlenceli anları sosyal medya hesabından “Bekarlığa veda partime hoş geldiniz” notuyla sevenlerinin beğenisine sundu.
TARİHİ SÖYLEDİ
Haziran ayında nikah masasına oturması beklenen çiftin hazırlıkları tüm hızıyla sürerken, Özkaya sosyal medya hesabından yaptığı son paylaşımla düğüne bir buçuk ay kaldığını belirtti.
Özkaya, “Bugün odağım tamamen düğün işleri. Son bir buçuk aya girdik, davetli listem hazır. Çok az kaldı!” notunu düşmüştü.
Sağlık durumu hakkında Instagram’dan açıklama yapan oyuncu, “Hayatımda yaşadığım en zor sağlık problemi olabilir. Sağlığınıza çok dikkat edin. Ama toparlıyorum. En yakın zamanda eski sağlığıma kavuşmayı umuyorum” diye yazdı.