
Benzer Yazılar

Yaz aylarında su yerine başka sıvılar tercih edilmemeli
Byadmin
Sıcak havalarda özellikle güneşin en tepede olduğu saatlerde dışarıda kalmaktan kaçınılması gerektiğini söyleyen Doç. Dr. Veysel Kıdır, “Yaz aylarında su yerine başka sıvılar tercih edilmemeli. Sulu meyveler sıvı ihtiyacına katkı sağlasa da suyun yerini tam anlamıyla tutmaz. Fazla meyve tüketimi kan şekerini yükseltebilir ve karaciğer yağlanmasına neden olabilir” dedi.

MARMARİS DEPREM HABERİ: ‘Gözden kaçmış olabilir’ Afranur’u panik atak mı öldürdü?
Byadmin
Betül Yasemin Keskin / Milliyet.com.tr –3 Haziran saat 02.17’de Muğla’nın Marmaris ilçesi açıklarında 5.8 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) verilerine göre sarsıntı, Marmaris’in 10,43 kilometre açığında ve 67,91 kilometre derinlikte kaydedildi. Deprem, başta Aydın ve İzmir olmak üzere çevre illerde de hissedildi. İlk belirlemelere göre yerleşim yerlerinde herhangi bir yıkım meydana gelmedi. 69 kişinin paniğe bağlı yüksekten atlama sebebiyle yaralandığı belirtildi. Olayla ilgili en dikkat çekici gelişme ise 14 yaşındaki Afranur Günlü’nün tüm müdahalelere rağmen ‘panik atak’ sebebiyle hayatını kaybettiği haberi oldu.
Peki, 14 yaşındaki Afranur Günlü gerçekten yalnızca ‘panik atak’ nedeniyle mi hayatını kaybetti? Bu durum tıbben ne kadar mümkün? Uzmanlara sorduk.
‘PANİK ATAK HASTALIK DEĞİL, BELİRTİDİR’
14 yaşındaki Afranur Günlü’nün ölüm sebebi panik atağa dair akıllara bir dizi soru işaretini getirdi. Açıklamalarına panik atak hakkında bilgi vererek başlayan Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı Uzmanı Uzm. Dr. Berna Aygün, “Panik atak, kişinin aniden ortaya çıkan yoğun kaygı, korku veya endişe atağı yaşadığı bir durumdur. Genellikle ortada gerçek bir tehlike olmamasına rağmen, kişi sanki kötü bir şey olacakmış gibi hisseder, kalbi hızla çarpar, nefesi daralır, göğsü sıkışır, başı döner. Çoğu zaman bu belirtiler o kadar şiddetlidir ki kişi kalp krizi geçirdiğini ya da öleceğini düşünebilir. Panik atak, vücudun tehlikeye karşı alarm sisteminin devreye girmesi gibidir. Normalde hayatta kalmamızı sağlayan bu sistem, panik atakta yanlış bir sinyalle çalışabilir. Kişi kendini kaçacak bir yer ararken ya da kontrolü tamamen kaybetmiş gibi hissederken bulabilir. Bu ataklar genellikle 10 ila 30 dakika sürer. Panik atak bir hastalık değil, bir belirtidir. Zaman zaman tek başına yaşanabilir, ancak sık sık tekrarlıyorsa bu durum ‘panik bozukluk’ olarak adlandırılır ve profesyonel destek gerektirir” ifadelerini kullandı.
‘KORKU ÇOCUKLARIN ŞOKA GİRMESİNE SEBEP OLABİLİR’
Afranur Günlü’nün hayatını kaybetmesinin ardından Uzm. Dr. Berna Aygün,“Eğer önceden bilinen ciddi bir kalp hastalığı, solunum problemi veya başka bir kronik rahatsızlığı yoksa, yalnızca panik atak nedeniyle hayatını kaybettiği yorumu tıbben çok net ve kesin olarak yapmamız uygun olmaz. Ancak deprem gibi çok yoğun korku uyandıran olaylarda çocuklar şok durumuna girebilir. Hiperventilasyon, bilinç kaybı, hatta vagal refleks yoluyla ani kalp durması nadir de olsa görülebilir. Adli tıp sonuçları netleşmeden ‘Tek neden panik ataktı’ demek fazla indirgemeci biryorumolabilir“ diyerek ifade etti.
Panik atak tedavisi nasıl yapıldığına ve kontrol altına alındığına değinerek açıklamalarını sonlandıran Uzm. Dr. Berna Aygün, “Panik atak tedavisinde çocuklar için en etkili yaklaşım, uzman eşliğinde yürütülen psikoterapilerdir. Özellikle çocuğun kaygılarını tanımasına, bedensel belirtileriyle baş etmesine yardımcı olan yöntemler uygulanır. Yeterince iyi bir aile desteği, okullarda farkındalığın artırılması, çocuğun yanında güvenli bir ortam sağlanması ve panik belirtilerinin ele alınması da çok önemlidir. Gerektiği durumlarda, çocuk ve genç psikiyatristi uygun görürse ilaç tedavisi de gündeme gelebilir. Ancak en önemli adım, bu belirtilerin göz ardı edilmemesi ve bir uzmanadanışılmasıdır” diye konuştu.
ANİ ÖLÜMÜN ARDINDAKİ GERÇEK: SORUN KALPTE OLABİLİR Mİ?
14 yaşındaki Afranur Günlü’nün panik atak nedeniyle hayatını kaybetmesinin ardından akıllara gelen “Panik atak öldürür mü?” sorusuna Çocuk Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Rukiye NurtenEkerÖmeroğlu, panik atağın kalbi yapısal, işlevsel ve ritim sorununa sahip olmayan bir insan için ani ölüm nedeni taşımadığını belirterek cevap verdi. Koroner kalp hastalığı olan yaşlı insanlarda olabileceğine dair tartışmaların var olduğunu ancak doğuştan koroner anomalisi olmayan bir çocuk için bu durumun söz konusu olmadığının altını çizdi. Bir çocuğun korku nedeniyle hayatını kaybedebileceğine dair kaygıları ise şu şekilde açıkladı:
En sık görülen nedenlerden birinin akraba evlilikleri olduğunu ileten uzman isim genetik kalp ritim hastalıklarına işaret etti. Prof. Dr. Rukiye NurtenEkerÖmeroğlu, “Bunların bazılarında heyecan tek başına çok ciddi taşikardilerle ani ölüme neden olabilirler. Bu talihsiz çocuğun gerçek ölüm nedenini anlamak için otopsi yapılabilir.Doğuştan ya da edinsel yapısal kalp hastalığı varsa otopside tanı alabilir. Ancak ritim bozukluğunda bu mümkün olamaz. Ancak özel genetik testler yapılması gerekir. Bu en azından yaşayan kardeşleri için faydalı olabilir. Çünkü bunların önemli bir kısmı baskın geçiş gösterirler” diyerek sözlerini noktaladı.

Zonguldak’ta zirai don ve hastalık kontrolleri sürüyor
Byadmin
Zonguldak İl Tarım ve Orman Müdürlüğü, kent genelinde meyve ağaçlarında zirai don ve hastalık zararlılarıyla ilgili kontrollerin devam ettiğini bildirdi. Müdürlükten yapılan açıklamada, görevli personelin sahada çalışmalarını sürdürdüğü belirtilerek, “Bitki sağlığının korunması, don sonrası yapılacak işlemler ve üreticilere yönelik bilgilendirmeler titizlikle yürütülmektedir” denildi. Paylaşımda ayrıca, “tarım sahada” etiketiyle sürdürülebilir tarım için yapılan kontrollerin aralıksız sürdüğü…

Aralarında neredeyse bir asır var! Şaşırtıcı ortaklık, günlerce uyanamadılar…
Byadmin
Betül Yasemin Keskin / Milliyet.com.tr – Hiç sadece birkaç saat kestirip kalktığınızda, sanki günlerce uyumuş gibi hissettiğiniz oldu mu? Bazen yorgunluktan, bazen hastalıktan, bazen de adını koyamadığınız bir içsel sıkıntıdan dolayı bedeniniz size ‘Uyumalısın’ diye fısıldar. Ancak bir günü aşan uykular, çoğu zaman sıradan bir yorgunluğun ötesinde ciddi bir sağlık sorununun habercisidir. Tıpkı 1876 yılında İsveç’in Oknö bölgesinde yaşayan Karolina Olsson’un yaşadığı gibi. Henüz 14 yaşındayken bir gece uyudu ve tam 32 yıl boyunca uyanmadı. Ancak bu sadece geçmişe ait bir sır değil. Çok kısa bir süre önce Samsun’da 26 yaşındaki genç bir kadın, benzer şekilde bir gece uyudu ve tam 56 gün boyunca hiç uyanmadan yaşadı.
Bu tür vakalar, masallardaki ‘uyuyan güzel’ romantizminin çok ötesinde. Çünkü her birinin ardında yatan şey, bilimsel, psikolojik ve hatta bazen nörolojik ciddi sorunlar. Ve belki de farkında olmadan, hepimiz bu görünmez tehditle karşı karşıyayız.
32 YILLIK BİR UYKUYA DALDI
Karolina Olsson, İsveç’in Oknö bölgesinde yaşıyordu ve hayatının ilk 14 yılını yaşıtlarınınki gibi olağandı. Ancak takvimler 1876 yılını gösterirken sıradan bir günde okul dönüşü düşüp kafasını yere çarptı. Eve gelip ailesine durumu anlattığında ailesi hemen müdahele etti. Kısa bir zaman sonra küçük kızın hiçbir sorunu kalmamıştı. Ancak yine bir okul dönüşü yüzüne çöken derin bir diş ağrısı ve şişmiş bir yüzle eve koştu. Ailesi bu kez kızlarını yatağa gidip dinlenmesi ve sabaha hiçbir şeyinin kalmayacağı konusunda telkin etti. Küçük Karolina yatağına gitti ve o gece yattığı yataktan 32 yıl kalkamadı.
Aylar geçti, aile artık çaresizdi. Karolina’nın uykuya dalmasından 6 yıl sonra ailesi onu doktora götürdü. Kızlarına elektrik akımı verilmesine rağmen uyanmadığını görünce bir kez daha yıkıldılar. Karolina’nın durumu uyku bozuklukluğuyla ilgili o güne dek yapılmış tüm çalışmalara ters düşen bir durumdu. Onu gören doktorların elinden şaşırmaktan başka hiçbir şey gelmiyordu ancak bir fikirleri vardı. Hekimlere göre, Karolina demansla ilişki olan bir felç geçirmiş olabilirdi. Ancak bunu hiçbir zaman kanıtlayamadılar ve Karolina ne yazık ki kaderine terk edildi. İlginç olan yıllardır uyumasına rağmen zihninin oldukça aktif olmasıydı. Yapılan gözlemlere göre Karolina çevresindeki olaylara ufak mimiklerle tepki veriyordu. Yıllar birbirini kovaladı, küçük kıza bakan annesi hayata gözlerini yumdu. Ona bakması için bakıcı tutan ailesi 32 yıl sonra bir sabah hayrete düştü. 3 Nisan 1908 tarihinde, Karolina’nın odasından bir ses geldi. Bakıcısı yukarı çıktı ve Karolina’yı yerde sürünürken, gözleri açık ve ağlarken buldu. 32 yıllık uykusundan uyanan Karolina, hiçbir şey hatırlamıyordu. Birkaç hafta içinde Karolina, gücünü ve konuşmasını yeniden kazandı. 14 yaşında yattığı uykudan 46 yaşında uyanması, tam 32 yıl boyunca tek bir kelime bile etmeden öylece gözleri kapalı bir şekilde yatması her bakımdan oldukça tuhaftı. O yıllarda onun yaşadıklarını ne bilim ne de spritüel bir görüş açıklayamadı. Hakkında birçok teori yazılıp çizildi, insanlar kendi aralarında konuşup durdu. Ancak o 32 yıl uyuduktan sonra hayata yeniden döndü ve onlarca kayıp yılın inadına tam 42 yıl daha sağlıklı bir şekilde yaşadı.
BU SEFER YER SAMSUN! 56 GÜN BOYUNCA UYUDU
Karolina’ın hikayesi tarihin en ilginç olaylarından biri olarak yıllardır anılıyor. O yıllarda onun yaşadığı durumun tıpta bir karşılığı bulunmamış olsa da kısa bir süre önce Samsun’da 26 yaşındaki genç bir kadının yaşadıklarına doktorlar bir dizi test sonucunda açıklık getirdi. İsmi açıklanmayan 26 yaşındaki genç kadın depresyon tanısıyla yakınları tarafından Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Tıp Fakültesi Hastanesi’ne getirildi. Bilinci kapalı olan ve durumu ağırlaşan hasta için doktorlar alarma geçti.
Tüm nörolojik, metabolik, enfeksiyöz, toksik ve endokrin tetkikleri normal olan genç kadının 56 gün boyunca uyumasına sebep bulma konusunda uzunca bir süre düşündüler. Sonunda adeta donmuş gibi uyuyan genç kadının yaşadığı şeyin psikiyatrik kökenli olabileceği sonucuna varan uzmanlar durumu psikiyatri, nöroloji ve yoğun bakım uzmanlarının yer aldığı bir konseyde değerlendirdi. Sonunda genç kadının depresyonun bir sonucu olan ‘Katatoni’ sendromuna yakalanmış olabileceği kararını varıldı.
TEDAVİLER SONUCUNDA UYANDI: ‘O ANI TARİF ETMEK ZOR’
Hastanın uyandırılma sürecini anlatan Dr. Öğretim Üyesi Kılıç, katatoni teşhisini koymalarının ardından EKT tedavisine başladıklarını iletti. 56’ncı günün sabahında, 5’inci seansın ardından hastanın gözlerini açtığını söyleyen Dr. Öğretim Üyesi Kılıç, “Bize baktı, yemek yedi. O anı tarif etmek gerçekten zor. Bu vaka, depresyonun yalnızca bir üzüntü hali olmadığını, kimi zaman insanı tamamen susturup hayattan alıkoyabilecek kadar derin bir etki yaratabileceğini gösterdi. Bu yalnızca tıbbi değil, aynı zamanda insani bir umut hikayesiydi. Bilimin, ekip çalışmasının ve sabrın zaferiydi“ ifadelerini kullandı.
Depresyonun hafife alınmayacak kadar ciddi bir sağlık sorunu olduğunun altını çizen uzmanlar yaptıkları teşhis ve uyguladıkları tedaviyle genç kadının yeniden gözlerini açmasına yardımcı oldular. Peki çoğumuzun belki de hayatında ilk defa duyduğu ‘atatoni’ nedir? Psikoterapist Uzm. Dr. Azad Günderci, katatoninin kişinin hareketlerinde, konuşmasında ve tepkilerinde ciddi yavaşlama ya da tamamen durmayla kendini gösteren bir psikiyatrik sendrom olduğunu ifade ediyor.
Katatoniyi kendi başına bir hastalık olarak değil, daha çok bir sendrom olarak düşünmenin daha doğru olacağını, katatonisi olanların birçok farklı ciddi belirti gösterebileceğini dile getiren Uzm. Dr. Azad Günderci, “Bazıları kaskatı kesilmiş tabiri caizse, donmuş ya da adeta bir heykel gibi çok hareketsiz hale gelebilir ve etraflarındaki hiçbir şeye tepki vermeyebilir. Bazıları uzun süre garip vücut pozisyonlarında kalabilirler ve pozisyonları değişitirildiğinde o pozisyonda uzun süre kalabilirler. Buna hareketsizlik veya postür alma diyoruz. Bazen de kişi, görünürde bir neden yokken aniden aşırı huzursuz, tekrarlayan biçimde hareketli veya saldırgan hale gelebilir. Bunlar geniş bir belirti kümesidir ancak hepsi bir kişinin motor ve zihinsel durumunda ciddi bir bozulmaya işaret eder“ dedi. Katatoninin en sık görülen belirtileri arasında hareketsizlik, konuşmama (mutizm), garip vücut pozisyonları, anlamsız tekrarlayan hareketler (ekolali veya ekopraksi) ve çevreye karşı duyarsızlık belirtilerinin sayılabileceğini de açıklamasına ekledi.
‘KATATONİDE HIZLI TEDAVİ ŞART’
Katoninin tedavisinin acil bir şekilde yapılması gerektiğini hatırlatan Uzm. Dr. Günderci hastanın genel sağlık durumu ve hayati fonksiyonlarını değerlendirdikten sonra tedaviye başlandığını, katatoninin altında yatan nedenin ne olduğunu bulmanın çok önemli olduğunun altını çizdi. Genellikle tedaviye benzodiazepin olarak adlandırılan ilaç grubuyla başlandığını ve bu ilaçların çoğunlukla hızlı bir düzelme hatta saatler içerisinde fayda sağladığı bilgisini verdi. Benzodiazepinler yetersiz kalması halinde ise elektroşok tedavisi (Elektro Konvulsif Terapi)’ne geçilebileceğini ekledi. Halk arasında elektroşok tedavisiyle ilgili çok fazla önyargıların olabileceğini ancak bu tedavi yönteminin katatonide oldukça etkili ve hızlı düzelmeler sağladığını, dirençli vakalarda hayat kurtaran ve yan etki açısından da güvenilir bir yöntem olduğunu vurguladı. Tüm bunlara ek olarak acil tedaviler uygulanırken mutlaka altta yatan rahatsızlığa yönelik tedavilerin planlanması gerektiğini, hastanın beslenmesinin sağlanmasının ve destekleyici tedaviler uygulanmasının önemli olduğunu hatırlattı.
‘ESKİ SAĞLIĞINA KAVUŞMASI MÜMKÜN’
Böylesine zorlu bir sürecin ardından katatoni sonrasında iyileşmenin mümkün olup olmadığı sorusu akıllara geldi. Uzm. Dr. Günderci, “Katatoni genellikle zamanında, erken ve uygun tedaviye çok iyi yanıt verir ve çoğu hasta tamamen iyileşir. Zamanında müdahale edilmeyen katatoni ciddi sorunlara yol açabileceğinden bütün rahatsızlıklarda olduğu gibi erken tanı ve tedavi burada da önemli. Bütün bunları yaparken altta yatan neden veya hastalığı hiçbir zaman unutmamamız ve ihmal etmemeniz gerekiyor çünkü asıl tedavi etmemiz gereken şey odur. Uzun vadede hastanın iyilik halinin korunmasını belirleyecek olan şey altta yatan hastalığın tedavisine yönelik yapılan planlamadır“ diyerek sözlerini noktaladı.

Mangal keyfi sağlıktan etmesin! Et yanarsa tüketmeyin, resmen kansere davetiye
Byadmin
Ülkemizde bayram denilince akla ilk gelenin mangal olduğunu söyleyen Diyetisyen Banu Özbingül Arslansoyu, yanlış pişirilen etlerin kansere davetiye çıkarabileceğine dikkat çekti.