
Benzer Yazılar

Yaşadıkları korkunç, günlerdir rekor kırıyor! Gazlı içecekleri su gibi içiyor…
Byadmin
Betül Yasemin Keskin / Milliyet.com.tr – Geçen günlerde sosyal medya Brezilyalı bir doktorun paylaşımıyla adeta sallandı. 8,5 milyon kişi tarafından izlenen ve hızla paylaşılan videoda Brezilya’da görev yapan Ürolog Dr. Thales Andrade yer alıyordu. Brezilya’da görev yapan bir ürolog, sıradan bir muayene gününde, hayatının belki de en ilginç vakalarından biriyle karşılaştı. Günde 3 litreye yakın kola içen genç bir adam, şiddetli böbrek ağrısıyla kliniğin kapısından içeri girdi. Ancak kimse, birazdan yaşanacakları tahmin edemezdi.
MESANESİNDEN 35 ADET TAŞ ÇIKTI
Ürolog Dr. Thales Andrade, hastasını dinledikten sonra hemen tetkiklere başladı. Görüntüleme sonuçları karşısında ise deyim yerindeyse küçük dilini yuttu. Genç adamın mesanesi, adeta bir taş tarlasına dönmüştü. Ameliyata alındığında Dr. Andrade, hastasının mesanesinden tam 35 iri taş çıkardı. Dr. Andrade bu sıra dışı vakayı sosyal medya hesabından paylaştı ve video kısa sürede 8,5 milyon kişi tarafından izlendi. Videoda yalnızca taşların görüntüsü değil, ardında yatan neden de herkesi şoke etti: Kola bağımlılığı.
Andrade, bu vakayla birlikte şekerli ve gazlı içeceklerin aşırı tüketiminin böbreklere nasıl zarar verdiğini bir kez daha hatırlattı. Özellikle fosforik asit içeren içeceklerin böbreklerde asidik bir ortam yaratarak kalsiyumun idrarda çökelmesine ve zamanla taşlara dönüşmesine neden olduğunu söyledi. Sosyal medya paylaşımında hastasının mesanesinden çıkardığı 35 taşın bir kısmını gösteren Dr. Thales Andrade, “Böbrek sağlığı, günlük olarak içtiğimiz içeceklerin seçimiyle başlar” dedi. Hastası eski sağlığına kavuşurken bu videoyu izleyen milyonlarca kişi içecek tercihlerini yeniden gözden geçirmeye karar verdiklerini anlatan yorumlarda bulundu. Peki bu mesele yalnızca Brezilya’nın problemi mi? Ne yazık ki hayır. Türkiye’de de kola ve benzeri içeceklerin tüketimi oldukça yüksek. Biz de bu kapsamda konuyu Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Emre Salabaş ile konuştuk.
Üroloji Doç. Dr. Emre Salabaş böbrek taşı oluşumunda coğrafya, iklim, diyet tarzı ve genetik faktörlerin etkili olduğunu söyleyerek açıklamalarına başladı. Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Salabaş, ” Böbrek taşı riskini artıran faktörler arasında ailede böbrek taşı olması, sıcak iklimde yaşamak, taş oluşumunu artıran genetik ve sistemik hastalılara sahip olmak sayılabilir” dedi. Böbrek taşlarının kalıtsallık oranının yüzde 45 olduğunu ileten Doç.Dr. Salabaş, özellikle tekrarlayan, her iki böbreği de içeren, ailesinde de böbrek taşı olan kişilerde genetik ve metabolik hastalık araştırmasının yapılabileceğinin bilgisini verdi. Taş riskini artıran sistemik hastalıklar içinde metabolik sendrom, hiperparatiroidizm, kemik erimesi olanlar, polikistik böbrek, mide-barsak hastalıkları olanlar ya da obezite ameliyatı geçirenler, aşırı D vitamini, spinal kort hasarı-nörojenik mesanesi olanların sayılabileceğini ileten Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Emre Salabaş, “Ayrıca böbrek-idrar kanallarının yapısında bir sorun varsa (böbrek çıkışı yolu darlığı gibi), prostat büyümesi gibi idrar geçiş hızını azaltan durumlar varsa gene taş oluşumu artabilir“ dedi.
‘İDRARIN RENGİNE BAKARAK DURUMU ANLAYABİLİRSİNİZ’
Böbrek taşının engellenmesi için önerilen sıvı miktarının günde 2.5-3 litre arasında olduğunu ileten Doç. Dr. Salabaş, içtiğimiz suya oranla, hava çok sıcak değilse, ortalama 2-2.5 litre arası idrar çıkarmamız gerektiğinin altını çizdi. Sıvı alım ihtiyacının kişinin kilosu, hava sıcaklığı, terleme ile kaybedilen suyla bağlantılı olduğunu belirtti. Kilosu fazla olan kişilerin, aşırı terleyen, yoğun fiziksel olarak çalışan ve sıcak ortamlarda bulunan kişilerin sıvı alımını artırması gerektiğini söyledi. Eğer idrar renginiz açık sarı-şeffaf arasıysa yeterli su alımı yaptığınızı anlayabilirsiniz ancak idrarınızın rengi koyu, çıkarken yakıyorsa bu belirtilerle az su içtiğinizi anlayabilirsiniz. Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Emre Salabaş, “Özellikle narenciye sularının sitrat ve bikarbonat içerikleri sayesinde böbrek taşından koruyucu etkileri görülmektedir. Portakal suyunun etkisi en fazlayken, ikinci olarak da limonata önerilirken, greyfurt öneriliyor. Gazlı ve şekerli içeceklerin tüketilmesi böbrek taşı oluşumunu artırabilir. Düşünüldüğünün aksine çay ve kahve tüketiminin taş oluşumunda herhangi bir etkisi gösterilmemiş” açıklamasında bulundu.
Peki bir kez böbrek taşı düşüren biri hayatı boyunca hep risk altında mıdır?Doç. Dr. Salabaş, böbrek taşını bir kez düşüren, kırdıran yada taş için ameliyat geçiren birinde, hayatı boyunca tekrar bir taş oluşma ihtimalinin yüzde elli olduğunu söyledi. Böbrek taşı düşürenlerde dengeli beslenmenin önemine değindi ve sebze, lif ağırlıklı beslenme önerilirken, tuz ve protein (hayvansal gıda) alımının kısıtlanması gerektiğini söyledi. Günde 1 gram kadar kalsiyum içeren besinlerin tüketilmesi gerektiğini ileten Doç. Dr. Salabaş, günlük tuz (NaCL) alımının 4-5 gram, hayvansal protein alımının ise günlük 80-100 gramla sınırlanması gerektiğinin bilgisini verdi. Ülkemizdeki böbrek taşlarının çoğunun kalsiyum oksalat taşlarından oluştuğunu ileten Doç. Dr. Salabaş, “Bu yüzden oksalat zengin yiyecek tüketimi ve aşırı C vitamini takviyelerinden kaçınılması gerekir. Ancak kesinlikle kalsiyum alımında kısıtlama yapılmamalı. Böbrek taşı olan kişiler kilosunu korumalı, günlük hareketi artırmalı, aşırı sıvı kaybını varsa azaltmalıdır” dedi.
’50’DEN FAZLA BÖBREK TAŞI ERİTTİĞİ SÖYLENEN ÖZÜT VAR’
Böbrek taşı oluşumu ve böbrek taşı düşürmek her anlamda sıkıntılı ve sancılı bir süreç olduğundan bu süreçle ilgili sayısız sağlık tüyosu duymuş olabilirsiniz. Bunların içinde de en çok yer alan tüyo gilaburu meyvesi tüketmeye işaret eder. Böbrek taşı dökerken gilaburu meyvesi tüketmek yararlı olabilir mi? Doç. Dr. Salabaş şu ifadelerini kullandı:
KENDİLİĞİNDEN DE ERİYEBİLİR! TEDAVİ EDİLMEZSE SONU DİYALİZ
Böbrek taşlarının tedavi edilmemesi ve idrar kanallarını tıkaması durumunda çok şiddetli yan ağrısı, ateş, bulantı, idrarda yanma, kanama ve idrara sık gitme gibi şikâyetlere sebep olabileceğinin altını çizen Doç. Dr. Salabaş, “Tıkanıklığın devam edip idrar kanalarının açılmadığı durumlarda ise orta/uzun vadede böbrek yetmezliği ve hatta diyalize girme ihtiyacı olabiliyor. Zamanlamanın kritik olması sebebiyle, özellikle tıkanıklığa sebep olmuş böbrek taşlarına ivedi müdahale edilmesi, böbreğin fonksiyonlarının korunması için önem arz eder. Taş sonrası böbrek yetmezliği gelişmesi konusunda özellikle kilolu, sık idrar yolu enfeksiyonu geçiren, tek böbrekli, mesanesi çalışmayan (nörojen mesane) hastalar ekstra risk altındadırlar” diyerek akıllardaki soru işaretlerini giderdi.
Açıklamalarını böbrek taşını en kolay tedavi eden yöntemi açıklayarak sonlandıran Doç. Dr. Emre Salabaş, “Böbrek taşını yukarıda anlattığımız diyet, yaşam tarzı ve sıvı alımıyla azaltabiliriz. Halk arasında böbrek taşı erimesi diye bilinen genelikle küçük taşların kendiliğinden fark edilmeden düşmesi prensibine dayanır. Ancak taş düşürmüş, taş kırdırmış yada bunun için ameliyat olmuş kişilerde özel taş analizleri ve genetik analizilere kişiye özel tedaviler önerilebilir” dedi. Taş tipi ve kişinin metabolik değerlendirmesini bilmeden, genel geçer önerilerde bulunmak, taş oluşumunu azaltacağı yerde artırabileceğini yada başka sıkıntılara sebep olabileceğini ileten Doç. Dr. Salabaş, “Ayrıca böbrekte, idrar yollarında tıkanıklığa ve iltihaba sebep olan taşların farkedilmesi ve müdahele gerekliyse yapılması hayati önem taşır. Gelişen teknoloji ile böbrek içindeki taşlara fiberoptik görüntüleme yöntemleri ve lazer teknolojisiyle müdahele edilebiliyor” diye konuştu.

Gençleşme vaadiyle gelen büyük tehlike! Hormonları mahvediyor, sakın yüze sürmeyin
Byadmin
Kadın sağlığını tehdit ediyor
Son dönemde sosyal medya platformlarında hızla yayılan ve “gençleşme” vaadiyle paylaşılan bir trend, kadın sağlığını tehdit ediyor: Vajinal östrojen kremlerinin yüz bölgesine sürülmesi. TikTok ve Instagram gibi mecralarda kullanıcılar tarafından önerilen bu yöntem, bilimsel dayanağı olmayan ve ciddi sağlık riskleri barındıran bir uygulama olarak karşımıza çıkıyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Mehmet Bekir Şen, bu akımın tıbbi açıdan büyük tehlike içerdiğini belirterek, “Bu kremler sadece vajinal kullanım içindir, yüze sürüldüğünde sistemik hormon dengesini bozabilir” diyerek net bir uyarıda bulunuyor.
Sosyal medya kaynaklı tehlikeli güzellik uygulaması
Son dönemde sosyal medya platformlarında vajinal östrojen kremlerinin cilt gençleştirme amacıyla yüz bölgesine sürülmesi yönündeki öneriler dikkat çekiyor. Ancak bu uygulama, tıbbi açıdan ciddi riskler barındırıyor. Hormon içeriği yüksek olan bu kremlerin bilinçsizce kullanılması konusunda uzmanlar kamuoyunu uyarıyor.
“Bu kremler yalnızca vajinal kullanım içindir”
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Mehmet Bekir Şen, östrojen içerikli kremlerin yalnızca vajinal bölgedeki yerel problemler için geliştirildiğini belirterek şu açıklamayı yaptı: “Östrojen içeren kremler, hassas bir hormonal denge içinde yalnızca lokal vajinal destek için formüle edilmiştir. Yüze veya geniş cilt yüzeyine uygulanması, sistemik emilim riskini artırır ve uzun vadede meme, rahim veya yumurtalık gibi hormon duyarlı dokulara etki edebilir.”
Hormon tedavileri ciddi tıbbi takip gerektirir
Vajinal östrojen kremleri menopoz sonrası dönemde vajinal kuruluk, yanma, elastikiyet kaybı ve cinsel ilişkide ağrı gibi şikayetlerin giderilmesi için geliştirilmiştir. Bu ürünlerin yalnızca kadın doğum uzmanı kontrolünde ve gerekli tanı konulduktan sonra reçetelendirilmesi gerektiğini vurgulayan Dr. Şen, gereksiz hormon kullanımının tehlikeli sonuçlara yol açabileceğini belirtti: “20’li, 30’lu yaşlarda östrojen dengesine müdahale etmek, faydadan çok zarar getirebilir. Bu hormonlar güçlüdür ve bilinçsizce cilde uygulanmaları sadece cilt problemleri değil, aynı zamanda sistemik rahatsızlıklara da kapı aralayabilir.”
Cilt bakımı için dermatoloğa, hormon desteği için jinekoloğa
Cilt kuruluğu ve kırışıklık gibi estetik şikayetlerin çözümünde farklı uzmanlık alanlarının devreye girmesi gerektiğini hatırlatan Op. Dr. Mehmet Bekir Şen, şu önerilerde bulundu: “Yüz bölgenizde kuruluk ya da kırışıklık varsa, A vitamini türevli kremler, hyalüronik asit bazlı ürünler veya dermatoloji uzmanlarının önerdiği tedavilere yönelin. Vajinal östrojen kremleri bir sosyal medya trendi değil; ciddi tıbbi kontrol gerektiren hormon içeren tedavilerdir.”
“Sağlık, sosyal medya tavsiyelerine bırakılamaz”
Dr. Şen, son olarak sağlıkla ilgili her tür kararın uzman hekim kontrolünde alınması gerektiğini vurguladı. Sosyal medya üzerinden yayılan ve tıbbi dayanağı olmayan uygulamalara itibar edilmemesi gerektiğini belirterek, hormon içerikli ürünlerin mutlaka profesyonel rehberlikle kullanılması gerektiğini ifade etti.

Zonguldak’ta zirai don ve hastalık kontrolleri sürüyor
Byadmin
Zonguldak İl Tarım ve Orman Müdürlüğü, kent genelinde meyve ağaçlarında zirai don ve hastalık zararlılarıyla ilgili kontrollerin devam ettiğini bildirdi. Müdürlükten yapılan açıklamada, görevli personelin sahada çalışmalarını sürdürdüğü belirtilerek, “Bitki sağlığının korunması, don sonrası yapılacak işlemler ve üreticilere yönelik bilgilendirmeler titizlikle yürütülmektedir” denildi. Paylaşımda ayrıca, “tarım sahada” etiketiyle sürdürülebilir tarım için yapılan kontrollerin aralıksız sürdüğü…

Alzheimer’ın son perdesi: Hastalık evre evre nasıl ilerler?
Byadmin
Alzheimer’ın başlangıcı unutkanlık olabilir ama sonu çoğu zaman kendi adını, yüzünü, hayatını hatırlamamaktır. Bu bir bireysel çöküş değil, tüm ailenin sınavıdır. Erken evrede telefon kaybolur. Orta evrede evin yolu, geç evrede kaşık ne işe yarar o bile unutulur. Alzheimer, yalnızca bir hastalık değil, bakımda bir maratondur.

Doğanın gücüyle duygusal dalgalanmalara son verin: Regl öncesi gerginliğine karşı 7 doğal yöntem
Byadmin

Regl öncesi dönemi daha konforlu hale getirmek için doğanın sunduğu şifalı çözümlerden faydalanmak mümkündür. Peki, doğanın gücüyle duygusal dalgalanmalara son vermeniz için uygulamanız gereken adımlar nelerdir? İşte, regl öncesi gerginliğine karşı 7 doğal yöntem…

Her nefeste kansere yaklaştırıyor! Geçmeyen ses kısıklığı güçlü bir sinyal
Byadmin
Bu belirtilere dikkat
Baş ve boyun kanserlerinin en önemli sebeplerinden birinin sigara olduğunu belirten Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Bülent Evren Erkul, “Bu kanser türünde belli belirsiz şikayetler sebebiyle erken tanı evresi genellikle kaçırılıyor. Erken tanı sağlayan özel bir tarama yöntemi olmasa da tütün ve tütün ürünlerinden uzak durmak gibi koruyucu yaşam tarzı alışkanlıklarına önem vermek ve küçük belirtileri hızlıca fark edebilmek çok kıymetli. Kişi kendini iyi dinlemeli ve inatçı ses kısıklığı, tekrarlayan burun kanamaları, iyileşmeyen yaralar, yeni fark edilen ya da büyümeye devam eden baş boyun kitleleri, geçmeyen nefes darlığı gibi şikayetlerde mutlaka bir sağlık merkezine başvurmalı” dedi.
Erkeklerde daha sık görülüyor
Boynun alt sınırı olan köprücük kemikleri ile üst sınırı olan kafa tabanına kadar olan bölgede beyin ve omurilik dışındaki geniş bir bölümü kapsayan baş-boyun kanserlerinin erkeklerde daha sık görüldüğünü belirten Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Bülent Evren Erkul, “Erkeklerde daha sık görülmesiyle birlikte genetik yapının ve sonradan gelişen bazı bozuklukların da etkisi büyük. Türkiye’de baş boyun kanserleri içinde erkeklerde en sık gırtlak kanseri kadınlarda ise en sık tiroit kanseri ile karşılaşılıyor. Listenin ikinci sırasında ise her iki cinsiyet için de ağız içi kanserleri var” dedi.
40 yaş ve üzeri daha büyük risk taşıyor
Dünyada en sık görülen kanserlerin arasında 6’ncı sırasında yer alan baş ve boyun kanserlerinin genel olarak 50 ve üstü yaşlarda görüldüğünü açıklayan Erkul, “Yine de erken yaşlarda da boyunda şişlik ya da kitle gibi şikayetlerle gelen hastalar mutlaka baş boyun kanserleri açısından değerlendirilmeli ve kesin tanı için detayı incelenmeli. Çocuklarda bile nadiren de olsa genetik yatkınlık, mutasyonlar ve küçük yaşlarda alınan radyoterapilerin tetikleyici etkileriyle sarkomlar, farklı tümörler ve lenfomalar görülebiliyor” şeklinde konuştu.
Geçmeyen ses kısıklığı güçlü bir sinyal
Baş ve boyun kanserlerinde tümörün yerleştiği yere göre belirtilerin de farklılaşabileceğini dile getiren Erkul, “Örneğin en sık karşılaşılan gırtlak ve ağız içi kanserlerinde ses kısıklığı ve ağız içinde geçmeyen yaralar görülüyor. Ya da daha nadir görülen burun içindeki tümörlerde burun kanamaları, burun tıkanıklığı, yüz ve ağızda yaralar gibi şikayetler ortaya çıkabiliyor. Bunlara ek olarak baş ve boyun bölgesinde ortaya çıkan şişlik ve kitleler de takip edilmesi gereken ciddi semptomlar arasında” şeklinde konuştu.