
Benzer Yazılar

Alerjik rinit baharla birlikte artıyor: Sinüzite dikkat!
Byadmin

Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Merve Tunca, bahar aylarının başlamasıyla salgın hastalıkların yerini alerjik rinitin almaya başladığını belirterek, “Alerjik rinitte burun tıkanıklığı şikâyetinin üzerine ağız solunumu nedeniyle havanın daha kuru olduğu bölgelerde, boğazda kızarıklık ve ağrı şikâyetleri de eklenir. Akıntının sinüslerden burun içine rahat boşalamadığı bu tıkanıklık uzun sürdüğünde ise, sinüslerde biriken akıntılar nedeniyle bakteriyel enfeksiyon ile birlikte sinüzitle uyumlu şikayetler göz ardı edilmemelidir” dedi.

Soğan yediğinizi kimse anlamayacak! Dil üstünde bir buçuk dakika tutun, nefesi tazeliyor
Byadmin
Soğanlı ve sarımsaklı bir öğle yemeğinden sonra kendinizi kötü hissetmeyin. Uzmanlar ağız kokutan yemeklerden sonra nefesinizi tazelemenin en etkili yollarını paylaştı. Detayları sizler için derledik!

Bu baharatlar ilacın etkisini sıfırlıyor! Bilmiyormuşuz, eliniz bile gitmesin
Byadmin
Uzmanlar, yaygın olarak kullanılan 3 baharatın hayat kurtarıcı etkisi olan bazı ilaçların etkisini azaltabileceğini belirtiyor. Bu baharatları tüketiyorsanız, içtiğiniz ilaçların faydalı etkilerini hissedemiyor olabilirsiniz. İşte dikkatli bir şekilde tüketmeniz gereken baharatlar.

Türkiye’de de adımlar atıldı! Bankada saklıyorlar…
Byadmin
Betül Yasemin Keskin / Milliyet.com.tr – Yirmilik yaş dişleri olarak bilinen üçüncü azı dişleri bir zamanlar çiğneme işlemine büyük bir katkı sunsa da zamanla bu işlevini kaybetmiş dişlerdir. Hem alt hem de üst çenede bulunan toplam dört adet 20’lik diş çoğu kişi için oldukça can sıkıcıdır. Genelde 17-25 yaşları arasında bir anda beliriveren ve çıkmaya çalışırken ağrı veren yirmilik diş çoğu zaman cerrahi bir operasyon sonucu alınır. Bazıları 20’lik diş çıkarma konusunda şanslı olurken bazılarının korkulu rüyasıdır. Ancak yapılan son bilimsel araştırmalar yirmilik dişin mucizevi gücünü ortaya çıkardı. Yapılan araştırmalara göre yirmilik dişin pulpa kısmı (sinir liflerini ve kan damarlarını destekleyen bağ dokusu) nörolojik hastalıklardan kardiyovasküler hastalıklara, ortopedik hastalıklardan göz hastalıklarına kadar birçok sağlık sorununa çözümcül bir yaklaşım sunabilir.
YİRMİLİK DİŞTE DEVRİM NİTELİĞİNDE ÇALIŞMA
2000’li yıllarda uzmanların radarına takılan 20’lik dişin birçok sağlık sorununa çare olabileceği fikri yıllar içinde geliştirilerek araştırmalarla birlikte son nokta kondu. Günümüzde pek çok kişi için gereksiz kabul edilen yirmilik dişin kök hücrelerinin beyin hücrelerinden kıkırdağa kadar farklı insan dokularına dönüşebildiği ortaya çıktı. Yirmilik dişlerin pulpa kısmının, mezenkimal kök hücreler açısından zengin olabileceğini gösteren bu çalışmalar sayesinde artık bazı diş klinikleri, çekilen 20’lik dişlerden kök hücre toplamaya ve bunları özel biyobankalarda saklamaya başladı. ABD ve Avrupa’da yirmilik dişler artık çöpe atılmıyor, biyobankalara gönderiliyor. Tıbbi bir hazine olarak nitelendirilen yirmilik diş hangi hastalıklara potansiyel bir tedavi sunuyor? Tüm detayları Ağız, Diş ve Çene cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. MünirDemirel’e sorduk.
Açıklamalarına yirmilik dişlerin saklanmasının gelecekteki potansiyel tedaviler açısından önemli bir biyolojik kaynak sağlayabileceğini söyleyerek başlayan Doç. Dr. MünirDemirel, “Bu dişlerin pulpa dokusu, mezenkimal kök hücreler (MSC) açısından zengindir. MSC’ler, sinir, kas, kıkırdak, kemik ve yağ hücrelerine farklılaşma kapasitesine sahiptir. Kök hücre bankacılığı alanındaki gelişmelerle birlikte, özellikle 20’lik diş gibi doğal kaynakların korunması, kişiye özel rejeneratif tedavi seçenekleri sunma potansiyeline sahiptir” dedi.
KORNEA NAKLİ İŞE YARAMAZSA DEVREYE GİRİYOR
20’lik dişlerden alınan kök hücrenin birçok hastalığın tedavisinde kullanılabileceğinin altını çizen Doç. Dr. MünirDemirel, Parkinson, Alzheimer, spinal kord (omurilik) yaralanmaları gibi nörolojik hastalıklarda, kalp krizi sonrası kalp dokusunun onarımı gibi kardiyovasküler hastalıklarda, kemik kırıkları, kıkırdak rejenerasyonu gibi ortopedik uygulamalarda, diş hekimliği ve çene cerrahisinde, diyabet, karaciğer ve böbrek hastalıkları gibi sistemik rahatsızlıklarda kullanabileceğini iletti. En çok dikkat çeken tedavi yöntemlerinden bir tanesi de 20’lik dişin göz naklinde de tedavi edici olması. Kornea naklinin işe yaramadığı durumlarda, hastaların dişlerinden yapılan özel bir protez görme yetisinin yeniden kazanılmasına yardımcı oluyor. Osteo-odonto-keratoprotez (OOKP, ismi verilen görme yetisini kaybetmiş ancak kornea nakli yapılamayan hastalarda uygulanan ileri düzey bir tedavi yöntemi olan bu işlemi Doç. Dr. MünirDemirel şu şekilde anlattı:
“Hastanın bir dişi (genellikle köpek dişi) ve bir parça çene kemiği alınarak göz içine yerleştirilecek yapay bir kornea yapılır. Bu biyolojik yapı, optik lensin tutunmasını sağlar ve göz içine yerleştirilir. Bu uygulama, dişin biyomekanik ve biyouyumlu yapısının sadece ağız içinde değil, farklı organ sistemlerinde de işlev görebileceğini gösterir. Dişin sert dokusu (özellikle dentin) ve canlı pulpası, vücut tarafından reddedilmeden bir taşıyıcı yapı olarak kullanılabilir. Bu yöntem, dişin sadece çiğneme değil, rejeneratif tıpta biyolojik yapı taşı olarak da değerlendirilebileceğini gösteriyor.”
Bu tedavilerin çoğunun hâlâ deneysel aşamada olduğunun altını çizenDoç. Dr. MünirDemirel, klinik uygulamalar için daha fazla araştırma ve regülasyona gerek olduğunu da ekledi.
ÇEKİLEN, ÇÜRÜYEN DİŞİ UNUTUN: YENİSİ ÇIKACAK
Diş sağlığını konu alan bilimsel çalışmalar tam gaz devam ederken yirmilik dişin birçok hastalıkta kullanılmasının yanı sıra çürümüş ve çekilmiş dişlerin yerinde yeniden diş çıkması mümkün olabilir. Japonya’da Kyoto Üniversitesi’nde yapılan yeni bir çalışmada uzmanlar, diş gelişiminde BMP ve Wnt isimli proteinlerinin gelişmesini engelleyen USAG-1 isimli protein genini incelemeye aldı. USAG-1 için çeşitli antikorların etkileri araştırıldı. USAG-1 isimli bu protein, diş oluşumlarının önüne geçen en büyük sebeplerden biri. Eğer USAG-1 engellenebilirse çürüyen ve çekilen dişlerin yeniden büyümesi mümkün olabilir. Denemeleri fareler üzerinde yapılan ilaç çürüyen, çekilen bir dişin yerinde protez ya da implant uygulanmadan yeniden diş çıkabilir.
Doç. Dr. MünirDemirel Kyoto Üniversitesi tarafından yürütülen çalışmanın devrim niteliğinde olduğunu söyledi. USAG-1 proteininin baskılanmasının, diş tomurcuğunun doğal gelişimini yeniden tetikleyebileceğini ileten Doç.Dr. Münir Demirel, sözlerini şöyle noktaladı:

Bayramda tatlıdan vazgeçmeyin! Doğru tüketilirse yağ yapmıyor, göbek eriten yürüyüş
Byadmin
Tamamen kesmek değil, doğru tüketmek önemli
Tatlı tüketimini tamamen yasaklamanın mümkün olmadığını belirten Uzman Diyetisyen Ceren Turan, “Sağlıklı bireylerde günlük kalorinin yüzde 10’undan azı ilave şekerden gelmeli. Bu da bayramda günde 1 küçük kase sütlü tatlı veya 1 dilim şerbetli tatlı ile sınırlandırılmalı” diyor. Özellikle “4 dilim baklava ile 1 dilim aynı şey değil, porsiyon kontrolü her şeydir” diyerek ölçülü tüketimin altını çiziyor. Diyetisyen Turan, şerbetli ve ağır tatlılar yerine daha hafif seçeneklerin tercih edilmesini öneriyor. “İlave şekersiz sorbe, 1 top sade dondurma, 2 kare bitter çikolata, hurma özüyle tatlandırılmış sütlü tatlılar, yoğurt ve meyve bazlı karışımlar gibi seçenekler hem lezzetli hem de daha masum” ifadelerini kullanıyor.
Tatlıyı günün erken saatlerinde tüketin
Araştırmalar, tatlının öğle yemeğinden sonra tüketildiğinde vücudun şekeri daha iyi tolere ettiğini gösteriyor. Uzman Diyetisyen Ceren Turan, “Gece saatlerinde metabolizma yavaşlar, tatlı yemek bu saatlerde yağ depolanmasını artırabilir. Tatlıyı gün içinde, özellikle öğle sonrası küçük bir atıştırmalık şeklinde tüketmek en sağlıklısıdır” diyor. Tatlı sonrası mide yanması, gaz ve şişkinlik gibi rahatsızlıklar sıkça görülüyor. Diyetisyen Turan, “Şekerli ve yağlı tatlılar midenin boşalmasını geciktirir. Tatlıdan sonra 10 dakikalık yürüyüş, şişkinlik ve kan şekeri dalgalanmalarını azaltır. Ayrıca nane, rezene çayı gibi bitkisel içecekler de sindirime yardımcı olur” şeklinde önerilerde bulunuyor.
Tatlıyla birlikte çay-kahve tüketiminde dikkatli olunmalı
Bayramda tatlı ikramlarının ardından geleneksel olarak tüketilen çay ve kahve, kimi zaman sindirim sistemi üzerinde olumsuz etkilere yol açabiliyor. Özellikle mide hassasiyeti ve demir emilimi açısından bu alışkanlıkların zamanlaması oldukça önemli. Diyetisyen Turan, “Tatlı ile birlikte şekersiz çay veya kahve tüketilebilir; ancak kafein reflüyü tetikleyebilir. Ayrıca demir emilimini engellediği için özellikle etli bir yemeğin ardından hemen çay-kahve içilmemeli, en az 1 saat beklenmeli” uyarısında bulunuyor. Diyabet hastalarının özellikle dikkatli olması gerektiğini belirten Diyetisyen Turan, “Tatlı tüketmek isteyen diyabet hastaları, aynı öğündeki ekmek ya da pilav gibi karbonhidratları azaltarak denge sağlayabilir. Bitter çikolata, meyveli hafif tatlılar veya küçük porsiyon kuru meyve tercih edilebilir. İnsülin kullanan hastalar ilaç dozlarını aksatmamalı ve kan şekerini düzenli takip etmeli” diyor.
Et ve tatlı aynı öğünde tüketilmemeli
Protein ve şekerin birlikte sindiriminin zor olduğunu vurgulayan Turan, “Etli yemeklerin ardından hemen şerbetli tatlı yemek mideyi zorlar. Tatlıyı ana yemekten sonra ara öğün olarak tüketmek ya da ayrı bir zaman diliminde yemek daha doğrudur” şeklinde açıklıyor.
Tatlıyı nasıl dengeleyebiliriz?
Tatlı tüketildiyse mutlaka yanında yoğurt, süt gibi protein veya sebze gibi lifli besinler alınması gerektiğini söyleyen Uzman Diyetisyen Ceren Turan, “Bu denge, kan şekerinin ani yükselmesini önler. Ayrıca tatlıyı planlayarak yemek, öğünlerdeki diğer karbonhidratları azaltmak gibi stratejiler çok işe yarar” diyor. Uzman Diyetisyen Ceren Turan, bayramın ardından mideyi rahatlatmak ve sindirim sistemini dengelemek için şu önerileri sıralıyor:
-Bol su tüketimi
-Taze sebze ve meyve ağırlıklı öğünler
-Yoğurt, kefir gibi probiyotik gıdalar
-İşlenmiş gıdalardan uzak durmak
-Günlük hareketi artırmak
-Lifli ve doğal besinleri ön plana almak
Tatlıdan sonra kısa bir yürüyüş büyük fark yaratır
Tatlıyı yedikten hemen sonra yapılacak 10 dakikalık hafif bir yürüyüşün bile şekerin emilimini yavaşlattığını belirten Diyetisyen Turan, “Tatlı sonrası hareketsizlik, şekerin yağa dönüşmesini hızlandırır. Oysa küçük bir yürüyüş insülin yanıtını düzenler ve tatlı krizlerinin zararını azaltır” diyerek sözlerini noktalıyor. Tatlıdan tamamen vazgeçmek zorunda değilsiniz. Ancak ne zaman, ne kadar ve nasıl tüketeceğinizi bilirseniz hem lezzetten hem sağlıktan ödün vermezsiniz. Bu bayramda tatlı keyfiniz sağlığınızı gölgelemesin!

Yazın favori tatlısı diş sağlığını tehdit ediyor mu? Dondurma tüketiminde bunlara dikkat!
Byadmin
Dondurma diş sağlığını etkileyebilir
Havaların ısınmaya başlamasıyla dondurma tüketiminin arttığını hatırlatan Dr. Öğr. Üyesi Elif Ayşe Tamtekin Erdoğan, “Dondurmanın diş sağlığı üzerinde bazı genel etkileri var” dedi. Dondurmanın, yüksek şeker içeriği nedeniyle diş çürüğü riskini artırabileceğine dikkat çeken Erdoğan, “Şeker, ağızdaki bakterilerle birleştiğinde asit üretir ve bu asit diş minesini aşındırabilir. Soğuk yapısı ise hassas dişlerde rahatsızlığa neden olabilir. Ancak ölçülü tüketildiğinde ciddi sorunlara yol açmaz” açıklamasını yaptı.
Soğuk hassasiyeti olanlar dikkat etmeli
Halihazırda dolgu, kanal tedavisi veya ortodontik tedavi görenlerde dondurma tüketiminin dikkat gerektirdiğini vurgulayanDr. Öğr. Üyesi Elif Ayşe Tamtekin Erdoğan, “Şekerli içeriği çürük riskini artırabilir, yapışkan dondurmalar braketlere zarar verebilir. Soğuk hassasiyeti olan dişlerde ağrı tetiklenebilir. Tedavi sürecine göre diş hekimine danışılmalıdır” dedi. Soğuk hassasiyeti olanların dondurma tüketirken dikkatli olması gerektiğinin altını çizen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Küçük porsiyonlarla, yavaşça tüketmek ve ağızda biraz ısıtarak yemek hassasiyeti azaltabilir. Hassasiyet için özel diş macunları kullanılabilir ve aşırı soğuk özellikle buz formunda olan dondurmalardan kaçınılmalıdır. Diş hekimine danışmak faydalıdır.”
Diş fırçalamak için 30 dakika beklenmeli
Dondurmanın kalsiyum ve fosfat içeriği sayesinde diş minesini güçlendirebileceğini kaydedenDr. Öğr. Üyesi Elif Ayşe Tamtekin Erdoğan, “Ancak şeker içeriği bu olumlu etkiyi gölgeleyebilir. Şekersiz veya düşük şekerli süt bazlı dondurmalar daha faydalı olabilir. Şekerli dondurmalar ise çürük riskini artırır” dedi. Dondurma tüketiminden sonra ağız hijyeni için önerilerde bulunan Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı: “Dondurma yedikten sonra ağzı suyla çalkalamak şeker ve asit kalıntılarını azaltır. Diş fırçalamak için 30 dakika beklenmeli, çünkü asit mineyi yumuşatır ve hemen fırçalamak mineye zarar verebilir. Diş ipi veya ağız gargarası kullanmak plak oluşumunu önler. Şekersiz sakız çiğnemek tükürük salgısını artırarak asidi nötralize eder.”