
Benzer Yazılar

Çölyak, ince bağırsağa hasar veriyor! Ciddiye alınması gereken 6 önemli belirti
Byadmin
Çölyak, gluten tüketiminden sonra ince bağırsakta ortaya çıkan bağışıklık reaksiyonudur. Zamanla bu bağışıklık yanıtı ince bağırsağın yüzeyindeki hücreleri bozar ve bu hücrelerin bozulması da bir emilim bozukluğuna yol açmaktadır. Gluten buğday, arpa ve çavdarın içinde bulunmaktadır. Bazı ilaçlarda, takviye gıdalarda, vitaminlerde ve bitki çaylarında da koruyucu olarak gluten bulunmaktadır.
Çocuklarda büyüme geriliğine neden olabilir
Genellikle hastalarda ince bağırsaktaki hasarlanma nedeniyle ishal, yorgunluk, kilo kaybı, gaz ve kansızlık gibi semptomlar ortaya çıkmaktadır. Çocukluk çağında genellikle malabsorbsiyon denilen vitaminlerin emilim bozukluğu çok belirgindir ve büyüme- gelişme geriliğine neden olabilmektedir. Mide bulantısı, kusma, kronik ishal, gaz, büyüme ve gelişme geriliği, kısa boy ve kilo kaybı sık görülmektedir.
Yetişkinlerde ciddiye alınması gereken 6 önemli belirti!
1- İshal
2- Kilo kaybı
3- Mide bulantısı ve kusma
4- Karın ağrısı
5- Gaz ve karında şişkinlik
6- Yorgunluk ve halsizlik
Nadiren görülen belirtiler
– Sebebi bilinmeyen demir eksikliği anemisi
– Osteoporoz (Kemik erimesi ve kemik kaybı)
– Ciltte kaşıntı ve döküntü
– Ağız içi yaralar
– Baş ağrısı ve baş dönmesi
– Karaciğer fonksiyon testlerinde yükselme
Çölyak tanı testleri, gluten tüketimi eşliğinde yapılmalı
Çölyak hastalığı tanısı için tarama testleri yapılmaktadır. Tanının konulması için hasta mutlaka gluten tüketimine devam etmelidir. Bazı hastalar gluten tükettiğinde şişkinlik ve gaz sorunu yaşadığı için gluten diyetine girmektedir. Bu durumda tarama testleri yapıldığında her şey normal çıkabilmekte ve doğru tanı konulamamaktadır. Belirgin şikayetleri olmayan hastalara öncelikli olarak kan tetkikleri yapılmaktadır. Sonuçlardan herhangi biri pozitif gelirse, ince bağırsaktan endoskopi ile biyopsi alınarak, çölyak tanısı konulmaktadır. Çölyak hastalığının genetik göstergesi olan kan testleri de yapılmaktadır.
Glutensiz beslenme tedavinin temeli
Çölyak otoimmün yani bağışıklık sistemi ile ilgili bir hastalık olduğu için, diğer hastalıklarla görülme ihtimali artar. Otoimmün tiroid hastalıkları, otoimmün dermatolojik hastalıklar ve tip 1 diyabetle birlikte görülebilmektedir. Genetik yatkınlığı olan bireylerde gluten maruziyetiyle tetiklendiği için glutensiz beslenme bu hastalığın tedavisinin temelidir. Beslenmeye dikkat edilmezse, uzun vadede ince bağırsakta lenfoma riski ve gastrointestinal sistem kanserlerinin riski de artmaktadır. Glutensiz diyette tüketilebilecek besinler ise şunlar:
– Katkısız yulaf
– Mısır
– Pirinç
– Kara buğday
– Nohut
– Patates
– Soya fasulyesi
– Fındık ve fasulye unu

Eksikliği baş dönmesi ve yorgunluğa neden oluyor! Günlük ne kadar su tüketmeliyiz?
Byadmin
Sağlıklı bir vücut, sıvı dengesini sağlamakla yükümlü…
Suyun yaşamsal faaliyetler için elzem olduğunu hatırlatanBeslenme ve Diyet Uzmanı HülyaYiğit, “İnsan vücudunun yüzde 60’ı sudan oluşur. Vücutta bulunan suyun yüzde 60’ı hücre içinde yüzde 40’ı ise hücre dışında bulunur” dedi. Sağlıklı bir vücudun, sıvı dengesini her zaman sağlamakla yükümlü olduğunu dile getiren Yiğit, “Vücuttan günlük olarak deri, akciğer ve boşaltım organları ile sıvı kaybı olur” açıklamasını yaptı.
Günlük ihtiyaç metabolizma hızına bağlı olarak değişebilir!
Susama mekanizmasının nasıl çalıştığı hakkında bilgi verenBeslenme ve Diyet Uzmanı HülyaYiğit, “Kandaki iyon yoğunluğunun yüzde 1 artması ile hipotalamustaki susama merkezi uyarılır.” dedi.
Susuzluğun neden olduğu belirtilere de değinen Yiğit, şunları söyledi: Vücutta yüzde 3 sıvı kaybı kan hacmi ve fiziksel performansı azaltırken, yüzde 5 ve üzeri sıvı kaybı baş dönmesi, yorgunluk ve hatta solunum sıkıntılarına sebep olabilir. Günlük su ihtiyacınız bilimsel verilere göre ağırlığınız başına 30 mililitredir. Yani 60 kg bir bireyseniz günlük 1,8 litre su ihtiyacınız vardır. Ancak bu ihtiyaç günlük yapılan aktivitelere, ısı durumuna ve metabolizma hızına bağlı olarak değişebilir.”
Su ihtiyacı sadece suyla karşılanmalı
Birçok araştırmanın, vücudun sıvı ihtiyacının öncelikli olarak sudan karşılanması gerektiğini, çay, kahve gibi diğer içeceklerin tüketiminin bu ihtiyacı karşılamadığını belirttiğinin altını çizenBeslenme ve Diyet Uzmanı Hülya Yiğit, “Çünkü bu içeceklerin diüretik yani vücuttan su atma etkileri de vardır” dedi. Türkiye’ye Özgü Beslenme Rehberi (TÜBER) 2022 önerilerine göre vücudun sıvı ihtiyacı için günlük en az 600-1500 ml sade su tüketilmesi gerektiğini kaydeden Yiğit sözlerini şöyle tamamladı: “Günlük çay ve kahve en fazla 800 ml, yağsız veya az yağlı süt en fazla 500 ml, meyve sularının ise en fazla 125 ml olarak tüketilmesi öneriliyor. Sıcak havalarda vücudun sıvı ihtiyacı artmışken sıvı alımına daha da dikkat etmek gereklidir. Eğer sade su içmeyi sevmiyorsanız tadını meyve dilimleri ekleyerek biraz daha aromalı hale getirebilirsiniz. İçtiğiniz suya herhangi bir kronik rahatsızlığınız yok ise limon, nane yaprağı ve seylan tarçını ekleyerek, antioksidan değerini arttırabilirsiniz.”

Kuşlardan alıp taşımış: Aşısı da ilacı da yok…
Byadmin
Betül Topaklı / Milliyet.com.tr –Her şey Mehmet Emir Özbakan’ın ailesi tarafından Afyonkarahisar’daki bir cenaze törenine götürülmesiyle başladı. Sonrasında yaşananlar ise filmleri aratmayacak cinstendi. Uyurken bir sivrisinek tarafından ısırıldı ancak bu bildiklerimizden çok farklıydı. Isırmasıyla birlikte taşıdığı Batı Nil virüsü çocuğun beynini enfekte etti. Daha 1 buçuk yaşındayken yatağa bağımlı hale gelen talihsiz çocuk sonrasında hortumla beslenmeye başladı. Peki bu sivrisineklerin diğerlerin farkı ne?
Batı Nil virüsünün enfekte sivrisineklerin insanları ısırmasıyla bulaştığını, genellikle hafif hastalığa sebep olmasına rağmen nadiren kanla beyin dokusuna ulaşıp beyin iltihabı (ensefalit) yaptığını söyleyen Çocuk Enfeksiyon Uzmanı Prof. Dr. Eda Kepenekli, “Sivrisinekler bu virüsü kuşlardan alıp insanlara taşıyor. Henüz bu enfeksiyona karşı etkili bir aşı veya ilaç bulunmuyor. Beyin iltihabı dediğimiz ensefalitin de etkin bir antiviral tedavisi olmadığı için çocuğun ya da bireyin kendi bağışıklık sistemi enfeksiyonu ne kadar kontrol edebilirse hasta o kadar iyileşebiliyor. Dolayısıyla beyinde virüsün tuttuğu bölgeye göre çocukta ya da hasta olan kişide sekeller, engeller kalabiliyor. Bazen kişide görme, işitme, bilişsel fonksiyonların kaybı olurken, bazen de hafız kaybı ya da çocuk hastamızda olduğu gibi vücudun pek çok motor fonksiyonunda kayıplar yaşanabiliyor” dedi.
‘TAHMİN ETTİĞİMİZDEN DAHA FAZLA GÖRÜYORUZ’
Batı Nil virüsü kaynaklı beyin iltihabı vakalarının yılda bir ya da iki kere olacak şekilde Türkiye’nin farklı şehirlerde ortaya çıktığına dikkat çeken Prof. Dr. Eda Kepenekli, “Ancak tahmin ettiğimizden daha fazla görüyor olabiliriz. Bunun sebebi, beyin iltihabı bulgularıyla gelen hastadan beyin omurilik sıvısı alındığında kişide Batı Nil virüsü enfeksiyonunu gösterebilecek PCR testlerine artık daha kolay erişilebiliyor olması. Tabii bu PCR testleri her merkezde bulunmayabiliyor. Bu durumda da Batı Nil virüsünden şüphelenen hekimin aldığı beyin omurilik sıvısını (bel sıvısı ya da bel suyu olarak da biliniyor) halk sağlığı kurumuna yani referans merkezine göndermesi gerekiyor. Batı Nil virüsünün spesifik, özgün bir tedavisi bulunmuyor ama yapılan testle diğer enfeksiyonlara yönelik uygulanan ampirik tedavilerin gereksiz ve uzun süreli verilmesini engelliyor” diyerek PCR testinin önemine dikkat çekti.
“Önceden sebebi bilinmeyen beyin iltihabı dediğimiz olguların bir kısmının artık bugün Batı Nil virüsü kaynaklı olduğunu biliyoruz” diyen Çocuk Enfeksiyon Uzmanı Prof. Dr. Eda Kepenekli, “Dünyada diğer coğrafi bölgelerle karşılaştıracak olursak bu enfeksiyonun ılıman iklimlerde daha fazla görülmesi bekleniyor. Çünkü ılıman iklimlerde sivrisinek popülasyonu daha fazladır” bilgilerini paylaştı.
Giysilerle bu önlemleri aldıktan sonra açıkta kalan bölgelere, sivrisinek ısırıklarından koruyan krem, losyon veya spreyleri uygulamanın büyük önem taşıdığına değinen Prof. Dr. Eda Kepenekli, sözlerine şöyle devam etti: “Bu da cildimizi böcek ısırıklarından koruyacaktır. Aslında son derece etkili bir yöntemdir. Artık günümüzde cilde çok daha az zararı olan, organik dediğimiz kovucu formlara erişimin daha da kolaylaştığını söyleyebiliriz.”
İNSANDAN İNSANA GEÇEBİLİYOR AMA…
Batıl Nil virüsünün koleks cinsi enfekte sivrisineklerin insanları ısırmasıyla bulaştığını söyleyen Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Gökçe Demir de, “Söz konusu bu virüs, en çok sivrisinek ısırıklarıyla insanlara bulaşıyor. İnsandan insana bulaş ancak gebelik esnasında, doğumda ya da emzirme sırasında anneden bebeğe geçiyor. Yine kan ve organ nakillerinde de insandan insana geçebiliyor” dedi.
GÜNDÜZLERİ SAKLANIP GECELERİ ISIRIYORLAR
Hastalığın özellikle yaz aylarında ya da sonbaharın başında ortaya çıktığına dikkat çeken Uzm. Dr. Gökçe Demir, “Bu virüse sivrisineklerin yoğun olabileceği; kirli su birikintileri, nehirler, bataklıklarda rastlamak mümkün. Genelde gündüzleri bodrum katlarında ve ağaç kovuklarında saklanan bu sivrisinekler, daha çok geceleri insanları ısırıyor. O yüzden sivrisineklerden korunmak büyük önem taşıyor. Özellikle geceleri sivrisineklerin yoğun olduğu bir bölgede dışarı çıkacaksak, mutlaka uzun kol ve paçalı giysiler giymeli ya da vücudumuza sivrisinek kovucular uygulamalıyız. Yine sivrisineklerin yoğun olduğu bir bölgede yaşıyorsak, evimizin kapı ve pencerelerine teller takmalı ya da dışarıda uyuyorsak cibinlikle uyuyarak kendimizi bu sineklerden korumalıyız. Sivrisinek ısırığına eşlik eden ateş gibi bir belirti varsa hastaneye başvurmakta fayda var” uyarısında bulundu.