
Benzer Yazılar

Güneş gözlüğü seçimine dikkat! Sahtesi katarak ve sarı noktaya sebep oluyor
Byadmin
Dört gözle beklenen sıcak havalar sonunda geldi. Güneşin keyfini sürerken farkında olmadan gözlerinize zarar vermeyin. Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Haluk Talu, kaliteli ve belgeli ürünler tercih etmenin sadece bir moda olmadığını, uzun vadede göz sağlığına da bir yatırım olduğunu hatırlatıyor.

Metabolizmanızın gücü, hamile kalındığınız aya mı bağlı?
Byadmin
Japonya’daki araştırmaya katılan 356 genç erkek üzerinde yapılan incelemelerde, kış aylarında ana rahmine düşenlerin, bu özel yağ dokusunu daha etkin kullandığı ve genel metabolik sağlıklarının daha iyi olduğu görüldü. Bu kişilerde daha düşük vücut kitle indeksi (BMI), daha az iç organ yağı ve daha yüksek enerji harcaması tespit edildi.
Soğuk mevsimler vücut yapısını nasıl etkiliyor?
Bilim insanları, bu ilk sonuçları farklı yaş ve cinsiyetten 286 kişilik bir ikinci grup üzerinde de test etti. Sonuçlar benzer çıktı: Kış aylarında başlayan gebeliklerle dünyaya gelen bireylerde bel çevresi daha ince, karın içi yağlanma daha düşük ve kahverengi yağ aktivitesi daha yüksekti.
Bilim insanlarına göre bu durum, çevresel koşulların –örneğin soğuk hava gibi dış etkenlerin– anne veya baba adaylarının vücudunda bazı biyolojik izler bırakarak, bu değişimlerin çocuklarına aktarılmasından kaynaklanıyor olabilir. Fareler üzerinde yapılan benzer araştırmalarda da, erkek fareler soğuğa maruz kaldıktan sonra dünyaya gelen yavruların metabolizmalarının daha hızlı olduğu görüldü.
Uzmanlar bu bulguların, anne-baba adaylarının maruz kaldığı çevresel koşulların ve genel sağlık durumlarının, sadece gebelik sürecinde değil, ondan önce bile çocukların gelecekteki sağlığını etkileyebileceğini gösterdiğini vurguluyor.

Üzüntü ve kaygı seviyeleri daha yüksek! Anne kalbindeki şaşırtan değişim
Byadmin
Bir kadının hayatındaki en anlamlı ve eşsiz kimliklerden biri şüphesiz anneliktir. “Annelerin kalbi stres ve üzüntülere karşı daha hassastır, kaygı seviyesi daha yüksektir” diyen Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Karabulut, yaş aralıklarına göre anne kalbinde değişimleri anlattı.

Aralarında neredeyse bir asır var! Şaşırtıcı ortaklık, günlerce uyanamadılar…
Byadmin
Betül Yasemin Keskin / Milliyet.com.tr – Hiç sadece birkaç saat kestirip kalktığınızda, sanki günlerce uyumuş gibi hissettiğiniz oldu mu? Bazen yorgunluktan, bazen hastalıktan, bazen de adını koyamadığınız bir içsel sıkıntıdan dolayı bedeniniz size ‘Uyumalısın’ diye fısıldar. Ancak bir günü aşan uykular, çoğu zaman sıradan bir yorgunluğun ötesinde ciddi bir sağlık sorununun habercisidir. Tıpkı 1876 yılında İsveç’in Oknö bölgesinde yaşayan Karolina Olsson’un yaşadığı gibi. Henüz 14 yaşındayken bir gece uyudu ve tam 32 yıl boyunca uyanmadı. Ancak bu sadece geçmişe ait bir sır değil. Çok kısa bir süre önce Samsun’da 26 yaşındaki genç bir kadın, benzer şekilde bir gece uyudu ve tam 56 gün boyunca hiç uyanmadan yaşadı.
Bu tür vakalar, masallardaki ‘uyuyan güzel’ romantizminin çok ötesinde. Çünkü her birinin ardında yatan şey, bilimsel, psikolojik ve hatta bazen nörolojik ciddi sorunlar. Ve belki de farkında olmadan, hepimiz bu görünmez tehditle karşı karşıyayız.
32 YILLIK BİR UYKUYA DALDI
Karolina Olsson, İsveç’in Oknö bölgesinde yaşıyordu ve hayatının ilk 14 yılını yaşıtlarınınki gibi olağandı. Ancak takvimler 1876 yılını gösterirken sıradan bir günde okul dönüşü düşüp kafasını yere çarptı. Eve gelip ailesine durumu anlattığında ailesi hemen müdahele etti. Kısa bir zaman sonra küçük kızın hiçbir sorunu kalmamıştı. Ancak yine bir okul dönüşü yüzüne çöken derin bir diş ağrısı ve şişmiş bir yüzle eve koştu. Ailesi bu kez kızlarını yatağa gidip dinlenmesi ve sabaha hiçbir şeyinin kalmayacağı konusunda telkin etti. Küçük Karolina yatağına gitti ve o gece yattığı yataktan 32 yıl kalkamadı.
Aylar geçti, aile artık çaresizdi. Karolina’nın uykuya dalmasından 6 yıl sonra ailesi onu doktora götürdü. Kızlarına elektrik akımı verilmesine rağmen uyanmadığını görünce bir kez daha yıkıldılar. Karolina’nın durumu uyku bozuklukluğuyla ilgili o güne dek yapılmış tüm çalışmalara ters düşen bir durumdu. Onu gören doktorların elinden şaşırmaktan başka hiçbir şey gelmiyordu ancak bir fikirleri vardı. Hekimlere göre, Karolina demansla ilişki olan bir felç geçirmiş olabilirdi. Ancak bunu hiçbir zaman kanıtlayamadılar ve Karolina ne yazık ki kaderine terk edildi. İlginç olan yıllardır uyumasına rağmen zihninin oldukça aktif olmasıydı. Yapılan gözlemlere göre Karolina çevresindeki olaylara ufak mimiklerle tepki veriyordu. Yıllar birbirini kovaladı, küçük kıza bakan annesi hayata gözlerini yumdu. Ona bakması için bakıcı tutan ailesi 32 yıl sonra bir sabah hayrete düştü. 3 Nisan 1908 tarihinde, Karolina’nın odasından bir ses geldi. Bakıcısı yukarı çıktı ve Karolina’yı yerde sürünürken, gözleri açık ve ağlarken buldu. 32 yıllık uykusundan uyanan Karolina, hiçbir şey hatırlamıyordu. Birkaç hafta içinde Karolina, gücünü ve konuşmasını yeniden kazandı. 14 yaşında yattığı uykudan 46 yaşında uyanması, tam 32 yıl boyunca tek bir kelime bile etmeden öylece gözleri kapalı bir şekilde yatması her bakımdan oldukça tuhaftı. O yıllarda onun yaşadıklarını ne bilim ne de spritüel bir görüş açıklayamadı. Hakkında birçok teori yazılıp çizildi, insanlar kendi aralarında konuşup durdu. Ancak o 32 yıl uyuduktan sonra hayata yeniden döndü ve onlarca kayıp yılın inadına tam 42 yıl daha sağlıklı bir şekilde yaşadı.
BU SEFER YER SAMSUN! 56 GÜN BOYUNCA UYUDU
Karolina’ın hikayesi tarihin en ilginç olaylarından biri olarak yıllardır anılıyor. O yıllarda onun yaşadığı durumun tıpta bir karşılığı bulunmamış olsa da kısa bir süre önce Samsun’da 26 yaşındaki genç bir kadının yaşadıklarına doktorlar bir dizi test sonucunda açıklık getirdi. İsmi açıklanmayan 26 yaşındaki genç kadın depresyon tanısıyla yakınları tarafından Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Tıp Fakültesi Hastanesi’ne getirildi. Bilinci kapalı olan ve durumu ağırlaşan hasta için doktorlar alarma geçti.
Tüm nörolojik, metabolik, enfeksiyöz, toksik ve endokrin tetkikleri normal olan genç kadının 56 gün boyunca uyumasına sebep bulma konusunda uzunca bir süre düşündüler. Sonunda adeta donmuş gibi uyuyan genç kadının yaşadığı şeyin psikiyatrik kökenli olabileceği sonucuna varan uzmanlar durumu psikiyatri, nöroloji ve yoğun bakım uzmanlarının yer aldığı bir konseyde değerlendirdi. Sonunda genç kadının depresyonun bir sonucu olan ‘Katatoni’ sendromuna yakalanmış olabileceği kararını varıldı.
TEDAVİLER SONUCUNDA UYANDI: ‘O ANI TARİF ETMEK ZOR’
Hastanın uyandırılma sürecini anlatan Dr. Öğretim Üyesi Kılıç, katatoni teşhisini koymalarının ardından EKT tedavisine başladıklarını iletti. 56’ncı günün sabahında, 5’inci seansın ardından hastanın gözlerini açtığını söyleyen Dr. Öğretim Üyesi Kılıç, “Bize baktı, yemek yedi. O anı tarif etmek gerçekten zor. Bu vaka, depresyonun yalnızca bir üzüntü hali olmadığını, kimi zaman insanı tamamen susturup hayattan alıkoyabilecek kadar derin bir etki yaratabileceğini gösterdi. Bu yalnızca tıbbi değil, aynı zamanda insani bir umut hikayesiydi. Bilimin, ekip çalışmasının ve sabrın zaferiydi“ ifadelerini kullandı.
Depresyonun hafife alınmayacak kadar ciddi bir sağlık sorunu olduğunun altını çizen uzmanlar yaptıkları teşhis ve uyguladıkları tedaviyle genç kadının yeniden gözlerini açmasına yardımcı oldular. Peki çoğumuzun belki de hayatında ilk defa duyduğu ‘atatoni’ nedir? Psikoterapist Uzm. Dr. Azad Günderci, katatoninin kişinin hareketlerinde, konuşmasında ve tepkilerinde ciddi yavaşlama ya da tamamen durmayla kendini gösteren bir psikiyatrik sendrom olduğunu ifade ediyor.
Katatoniyi kendi başına bir hastalık olarak değil, daha çok bir sendrom olarak düşünmenin daha doğru olacağını, katatonisi olanların birçok farklı ciddi belirti gösterebileceğini dile getiren Uzm. Dr. Azad Günderci, “Bazıları kaskatı kesilmiş tabiri caizse, donmuş ya da adeta bir heykel gibi çok hareketsiz hale gelebilir ve etraflarındaki hiçbir şeye tepki vermeyebilir. Bazıları uzun süre garip vücut pozisyonlarında kalabilirler ve pozisyonları değişitirildiğinde o pozisyonda uzun süre kalabilirler. Buna hareketsizlik veya postür alma diyoruz. Bazen de kişi, görünürde bir neden yokken aniden aşırı huzursuz, tekrarlayan biçimde hareketli veya saldırgan hale gelebilir. Bunlar geniş bir belirti kümesidir ancak hepsi bir kişinin motor ve zihinsel durumunda ciddi bir bozulmaya işaret eder“ dedi. Katatoninin en sık görülen belirtileri arasında hareketsizlik, konuşmama (mutizm), garip vücut pozisyonları, anlamsız tekrarlayan hareketler (ekolali veya ekopraksi) ve çevreye karşı duyarsızlık belirtilerinin sayılabileceğini de açıklamasına ekledi.
‘KATATONİDE HIZLI TEDAVİ ŞART’
Katoninin tedavisinin acil bir şekilde yapılması gerektiğini hatırlatan Uzm. Dr. Günderci hastanın genel sağlık durumu ve hayati fonksiyonlarını değerlendirdikten sonra tedaviye başlandığını, katatoninin altında yatan nedenin ne olduğunu bulmanın çok önemli olduğunun altını çizdi. Genellikle tedaviye benzodiazepin olarak adlandırılan ilaç grubuyla başlandığını ve bu ilaçların çoğunlukla hızlı bir düzelme hatta saatler içerisinde fayda sağladığı bilgisini verdi. Benzodiazepinler yetersiz kalması halinde ise elektroşok tedavisi (Elektro Konvulsif Terapi)’ne geçilebileceğini ekledi. Halk arasında elektroşok tedavisiyle ilgili çok fazla önyargıların olabileceğini ancak bu tedavi yönteminin katatonide oldukça etkili ve hızlı düzelmeler sağladığını, dirençli vakalarda hayat kurtaran ve yan etki açısından da güvenilir bir yöntem olduğunu vurguladı. Tüm bunlara ek olarak acil tedaviler uygulanırken mutlaka altta yatan rahatsızlığa yönelik tedavilerin planlanması gerektiğini, hastanın beslenmesinin sağlanmasının ve destekleyici tedaviler uygulanmasının önemli olduğunu hatırlattı.
‘ESKİ SAĞLIĞINA KAVUŞMASI MÜMKÜN’
Böylesine zorlu bir sürecin ardından katatoni sonrasında iyileşmenin mümkün olup olmadığı sorusu akıllara geldi. Uzm. Dr. Günderci, “Katatoni genellikle zamanında, erken ve uygun tedaviye çok iyi yanıt verir ve çoğu hasta tamamen iyileşir. Zamanında müdahale edilmeyen katatoni ciddi sorunlara yol açabileceğinden bütün rahatsızlıklarda olduğu gibi erken tanı ve tedavi burada da önemli. Bütün bunları yaparken altta yatan neden veya hastalığı hiçbir zaman unutmamamız ve ihmal etmemeniz gerekiyor çünkü asıl tedavi etmemiz gereken şey odur. Uzun vadede hastanın iyilik halinin korunmasını belirleyecek olan şey altta yatan hastalığın tedavisine yönelik yapılan planlamadır“ diyerek sözlerini noktaladı.

Tırnak mantarını tedavisi sabır gerektiriyor! Önlemenin yolu bu çoraplardan geçiyor
Byadmin
Tırnak mantarının başlıca sebebi Dermatofitler
Tırnak mantarına genellikle “Dermatofitler” adı verilen mantar türlerinin neden olduğunu belirten Podolog Muharrem Tosun, en yaygın olanlarının Trichophyton rubrum ve Trichophyton mentagrophytes olduğunu, bu mantarların tırnağın altına yerleşerek enfeksiyon oluşturduğunu söyledi.
Kimler daha yatkın?
Tırnak mantarına daha yatkın olan kişilerin bağışıklık sistemi zayıf olanlar, diyabet hastaları, yaşlılar, sporcular ve sürekli ıslak ortamlarda çalışmak zorunda kalan meslek grupları (örneğin, temizlik işçileri) olduğunu dile getiren Podolog Muharrem Tosun, “Ayrıca son zamanlarda klinik uygulamalarımızda uzun yol şoförlerinde de sıkça tırnak mantarıyla karşılaşmaktayız” diyerek yeni bir risk grubuna dikkat çekti.
Tedavi yöntemleri neler?
Tırnak mantarının tedavisinde en yaygın yöntemlerin topikal antifungal kremler (cilalar), oral antifungal ilaçlar, lazer tedavisi ve frezelerle yapılan küretaj adı verilen mekanik temizlik işlemi olduğunu ifade eden Podolog Muharrem Tosun, “Podologlar, tırnak mantarını tedavi etmek için frezelerle mekanik temizlik yapar, medikal tedavi yöntemleri uygularlar. Buradaki amacımız mantarlı dokuyu tırnaktan temizlemek ve kalan tırnağımızın sağlıklı bir şekilde uzamasını sağlamaktır. İlgili hekimlerle yapılacak multidisipliner çalışmada sürecin çok daha hızlı ve sağlıklı ilerlemesini sağlayacaktır” dedi.
Hijyen kuralları hayati önem taşıyor
Tırnak mantarının çoğu zaman ayaklarda görüldüğünü kaydeden Podolog Muharrem Tosun, yayılmayı engellemek için alınması gereken hijyen önlemlerini şöyle sıraladı: “Ayaklar günlük olarak yıkanmalı ve çok iyi şekilde kurulanmalıdır (özellikle parmak araları). Evde ortak çorap ve terlik kullanımından kaçınılmalı, başkalarıyla tırnak bakımı araçları paylaşılmamalıdır. Tırnak mantarını önlemek için ayaklar ve eller düzenli olarak yıkanmalı, nemli ortamlarda uzun süre kalmaktan kaçınılmalıdır. Tırnaklar hijyenik şekilde kesilmeli bu konuda Podologlardan destek alınmalıdır. Pamuklu, bambu ve gümüş içerikli çoraplar giyilmelidir. Ayrıca, ayakkabılar iyi havalandırılmalı aynı ayakkabı uzun günler aralıksız giyilmemelidir.”
Ortak kullanım alanlarında dikkat edilmesi gerekenler
Sauna, spor salonu, havuz gibi ortak kullanım alanlarında tırnak mantarından korunmak için her zaman kişisel terlik kullanılması, havuz ve sauna sonrası ayakların iyice kurulanması ve hijyenik alanların tercih edilmesi gerektiğini vurgulayan Podolog Tosun, “Ayrıca, ortak duşlarda çıplak ayakla yürümekten kaçınılmalıdır” uyarısında bulundu.
Tedavi edilmeyen tırnak mantarı yaşam kalitesini düşürüyor
Uzun süre tedavi edilmeyen tırnak mantarının kişinin yaşam kalitesini ciddi şekilde düşürebileceğini belirten Podolog Muharrem Tosun, “Tedavi edilmeyen tırnak mantarı sonucu kalınlaşan tırnaklar, tırnak yatağının bozulmasına ve böylece tırnaklarda deformasyona ve tırnak batmasına yol açabilmektedir. Bu durum kişinin parmağında ağrı hissetmesine ve yürüyüşünün bozulmasına neden olup sosyal yaşantısını olumsuz yönde etkiler. Ayrıca tırnaklardaki bu kötü görüntü özgüven kaybına da neden olabilir. Tırnak mantarının deriye bulaşma riski de bulunduğundan tedavi geciktirilirse ayaklarda ve parmak aralarında kaşıntı durumuyla da karşılaşılabilir bu da yaşam kalitesini düşürür” dedi.
Tedavisi sabır gerektiriyor
Podolog Muharrem Tosun, tırnak mantarının ayaklarda daha sık görülmesinin sebebinin mantarların karanlık ve nemli ortamlarda daha rahat yaşama imkanı bulması olduğunu belirterek, sözlerini şöyle tamamladı: “Ayakları nemli bırakmamaya özen gösterilmeli. Özellikle belirtmek isterim ki tırnak mantarı tedavisi sabır gerektiren uzun bir süreçtir. Kimi zaman bu süreç 1-1,5 yılı dahi bulabilir. Bu süreçte kişisel bakımlarına çok dikkat etmeli, doktor ve podologların vermiş olduğu ödev ve sorumlulukları yerine getirmelidirler.”