
Benzer Yazılar

RSV’nin ekonomik yükü ile ilgili Türkiye’de ilk araştırma
Byadmin
Türkiye için 0-5 yaş arası çocuklarda önemli bir hastalık yükü oluşturan RSV enfeksiyonunun ekonomik yükü de oldukça ağır. Sağlık sistemlerini olumsuz yönde etkileyen bu yükü ortaya koymak amacıyla gerçekleştirilen ve alanında bir ilk olan ‘Türkiye’de Respiratuar Sinsityal Virüs Epidemiyolojisi, Tanı ve Tedavisi, Ekonomik Yükü’ raporu çarpıcı sonuçları ortaya koydu. Çalışmayı gerçekleştiren Simten Malhan, toplantıda RSV ve ekonomik yükü ile ilgili dikkat çekici bilgiler paylaşırken Ateş Kara da virüs ile ilgili önemli bilgiler paylaştı.
Rapordan çıkan verilere göre, süt çocuklarının yaklaşık %50’si yaşamlarının ilk RSV sezonunda enfekte olurken, yaklaşık %95’i yaşamlarının ilk iki yılı içerisinde RSV ile enfekte oluyor. RSV’ye karşı gelişen bağışıklığın kalıcı olmaması nedeniyle enfeksiyon tekrarlayabiliyor; astım ataklarının şiddetlenmesi ve KOAH gibi uzun vadeli solunum sorunlarına yol açabiliyor. TÜİK doğum istatistikleri, Uzman Paneli görüşleri ve bilimsel kaynaklar ışığında yapılan çalışmada, 2019-2023 yılları arasında doğan toplam 0-5 yaş arası 5 milyonu aşkın çocuktan 894 binden fazlasının RSV’ye yakalandığı tahmin ediliyor. Çalışmaya göre RSV’ye yakalanan çocukların 791 bin kadarı ayakta tedavi görürken, 102 bin kadarı hastanede yatarak; 12 bine yakını da yoğun bakımda tedavi görüyor. 952 bebeğin ise bu virüsle bağlantılı olarak hayatını kaybettiği tahmin ediliyor.
Raporda, Hastalık Maliyeti Metodolojisi (COI) kapsamında RSV’nin önemli hastalık ve manevi yük olmasının yanı sıra ekonomik olarak da ciddi bir yük oluşturduğuna dikkat çekiliyor. Çalışma kapsamında yapılan analizlere göre; 0–5 yaş grubundaki 894.426 hastanın toplam ekonomik yükü 24,2 milyar TL olarak hesaplanıyor. Bu toplam yük, 2023 toplam sağlık harcamasının %1,95’ini ve 2023 SGK sağlık harcamasının %4,62’sini oluşturuyor.
Malhan, RSV’nin özellikle bebekler, yaşlılar ve bağışıklığı zayıf bireylerde ciddi solunum yolu enfeksiyonlarına yol açtığını belirterek, “RSV, çocukluk çağı alt solunum yolu enfeksiyonlarının ve hastane yatışlarının en yaygın nedeni. Acil servis yoğunluğu, hastane yatışları, sağlık çalışanları üzerindeki baskı ve ailelerin yaşadığı maddi-manevi zorluklar, virüsün sağlık sistemleri ve toplum üzerinde oluşturduğu yüklerin başında geliyor.
Alanında önde gelen uzmanların katkılarıyla hazırlanan ve Türkiye’de ilk olan ‘Türkiye’de Respiratuar Sinsityal Virüs Epidemiyolojisi, Tanı ve Tedavisi, Ekonomik Yükü’ raporunun bu yükü bilimsel ve rakamsal olarak gözler önüne sergilediğini vurgulayan Malhan, RSV’nin dünya genelinde benzer sıklıkta görüldüğünü, özellikle düşük ve orta gelirli ülkelerde bu yükün daha da ağır olduğunu ifade etti.
Toplantıda RSV’ye ilişkin bilgiler paylaşan Ateş Kara ile birlikte tüm bebekleri kapsayan korunma stratejilerinin gerekliliğine dikkat çeken Malhan, “RSV’ye karşı geliştirilecek bütüncül ve yenilikçi çözümlerle sağlık sistemindeki yük ve ailelerin yaşadığı zorluklar önemli ölçüde azaltabilir. Sağlığa ayrılmış çok daha kıt kaynaklar, korunma ve önleme stratejileriyle çok daha etkili şekilde kullanılabilir” dedi.
“FARKINDALIK VE KORUNMA KRİTİK ÖNEM TAŞIYOR”
Kara RSV hakkında önemli bilgiler paylaştı: “RSV, 2 yaşına kadar bebeklerin neredeyse tamamını enfekte eden yaygın ve bulaşıcı bir virüs. En önemli nokta şu ki, sağlıklı doğan veya risk faktörleri ile doğan, miadında doğan veya prematüre doğan, sezonda veya öncesinde doğan tüm bebekler RSV riski ile karşı karşıya. Hangi bebeğin ağır etkileneceğini öngöremediğimiz için ve RSV hastalığına karşı spesifik bir tedavi bulunmadığı için, RSV’ye karşı önleyici tedbirler ve hijyen uygulamaları kritik önem taşıyor.”

Bu ikili herkesin favorisi! Nar ile tuzdan gelen lezzet patlaması, iyice temizliyor
Byadmin
Son zamanlarda sosyal medyada ve sağlıklı yaşam çevrelerinde sıkça konuşulan bir alışkanlık, kulağa biraz garip gelse de birçok kişinin sürdürdüğü rutinlerden biri haline geldi. Narın tatlı-ekşi aromasıyla tuzun keskin tadı bir araya geldiğinde ortaya çıkan tat hem beğeniliyor hem de vücuda faydalı etkileri olduğu söyleniyor. Peki, nar ve tuz ikilisi neden bu kadar popüler?

Cildiniz ve saçlarınız kuru ve cansız mı? Nedeni bu hastalık olabilir!
Byadmin
“Sürekli yorgun ve bitkin hissediyorum”, “Sabahları yataktan kalkmakta zorlanıyorum”, “Kendimi bir türlü ısıtamıyorum, sürekli üşüyorum”, “Su içsem kilo alıyorum”… Bu ve benzeri şikayetler Hashimoto (Haşimato) hastalığının belirtileri olabilir. İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Zeynep Ece Demirbaş, Hashimoto’nun öne çıkan 10 belirtisini sıraladı.

4 yıl umursamadı, kanser çıktı! İlk işareti nokta gibi: ‘Kolumun bir kısmı alındı’
Byadmin
Cilt kanseri, erken teşhis edildiğinde tedavi edilebilen, ancak ihmal edildiğinde ölümcül olabilen bir hastalık. Dublin’de yaşayan 46 yaşındaki Jane Murray’in hikâyesi bu gerçeği ortaya koyuyor. Kolundaki işareti görmezden gelen kadın, cilt kanseri olduğunu öğrendi. İşte sürecin detayları.

Yazın favori tatlısı diş sağlığını tehdit ediyor mu? Dondurma tüketiminde bunlara dikkat!
Byadmin
Dondurma diş sağlığını etkileyebilir
Havaların ısınmaya başlamasıyla dondurma tüketiminin arttığını hatırlatan Dr. Öğr. Üyesi Elif Ayşe Tamtekin Erdoğan, “Dondurmanın diş sağlığı üzerinde bazı genel etkileri var” dedi. Dondurmanın, yüksek şeker içeriği nedeniyle diş çürüğü riskini artırabileceğine dikkat çeken Erdoğan, “Şeker, ağızdaki bakterilerle birleştiğinde asit üretir ve bu asit diş minesini aşındırabilir. Soğuk yapısı ise hassas dişlerde rahatsızlığa neden olabilir. Ancak ölçülü tüketildiğinde ciddi sorunlara yol açmaz” açıklamasını yaptı.
Soğuk hassasiyeti olanlar dikkat etmeli
Halihazırda dolgu, kanal tedavisi veya ortodontik tedavi görenlerde dondurma tüketiminin dikkat gerektirdiğini vurgulayanDr. Öğr. Üyesi Elif Ayşe Tamtekin Erdoğan, “Şekerli içeriği çürük riskini artırabilir, yapışkan dondurmalar braketlere zarar verebilir. Soğuk hassasiyeti olan dişlerde ağrı tetiklenebilir. Tedavi sürecine göre diş hekimine danışılmalıdır” dedi. Soğuk hassasiyeti olanların dondurma tüketirken dikkatli olması gerektiğinin altını çizen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Küçük porsiyonlarla, yavaşça tüketmek ve ağızda biraz ısıtarak yemek hassasiyeti azaltabilir. Hassasiyet için özel diş macunları kullanılabilir ve aşırı soğuk özellikle buz formunda olan dondurmalardan kaçınılmalıdır. Diş hekimine danışmak faydalıdır.”
Diş fırçalamak için 30 dakika beklenmeli
Dondurmanın kalsiyum ve fosfat içeriği sayesinde diş minesini güçlendirebileceğini kaydedenDr. Öğr. Üyesi Elif Ayşe Tamtekin Erdoğan, “Ancak şeker içeriği bu olumlu etkiyi gölgeleyebilir. Şekersiz veya düşük şekerli süt bazlı dondurmalar daha faydalı olabilir. Şekerli dondurmalar ise çürük riskini artırır” dedi. Dondurma tüketiminden sonra ağız hijyeni için önerilerde bulunan Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı: “Dondurma yedikten sonra ağzı suyla çalkalamak şeker ve asit kalıntılarını azaltır. Diş fırçalamak için 30 dakika beklenmeli, çünkü asit mineyi yumuşatır ve hemen fırçalamak mineye zarar verebilir. Diş ipi veya ağız gargarası kullanmak plak oluşumunu önler. Şekersiz sakız çiğnemek tükürük salgısını artırarak asidi nötralize eder.”